Quantcast
Channel: *.Hünerli Bayanlar.*
Viewing all 48 articles
Browse latest View live

Ülkü ve Aytaç ile Hafta Sonu Keyfi

$
0
0
Ülkü ve Aytaç ile Hafta Sonu Keyfi-2

MUTLU ve ÇALIŞKAN ARILAR GRUBU :)
Blogumu takip edenler, hatta sıkı takip etmeyip arada bir göz atanlar bile Ülkü ve Aytaç’ı tanıyor eminim…
Biz bir araya geldik mi inanılmaz mutlu olan, birlikte yaptıkları her şeyden çok keyif alan, Aytaç’ın esprileri ile karnımıza ağrılar girinceye kadar gülen bir grubuz :)
Zaman zaman Ülkü’nün bizler için hazırladığı sofraları, bizim onlar için hazırladığımız sofraları paylaşıyorum sizlerle.
Hatta geçen yaz, bütün bir gün uğraşıp bloguma süper tarifler kazandırdığımız bir sofrada hazırlamıştık. Beyler gecenin on birine kadar bekleyip, risottolu, puteneska salatalı bir menü ile karşılaşınca isyan bayrağını çekip epey mızıldanmışlardı ama olsun, biz memnunuz bu durumdan ilk fırsatta tekrar yapacağız böyle bir etkinlik :)
Ülkücüğüm şimdiden aklında tarifler biriktirmeye başlamış benim için :)

Lakin bu hafta sonu beyler kazandı; “blogluk sofra istemiyoruz” diye kazan kaldırdılar.
Hep beraber girdik mutfağa, Cumartesi akşamı; etli, mantarlı dürüm ve salata, Pazar akşamı ise; balık yaptık.
Mutfakta en fazla yarım saat kaldığımız pratik şeyler hazırladık yani. Böylece sohbete, filme ve oyun oynamaya bolca zamanımız kaldı :)

Şimdi siz haklı olarak; “E sofra fotoğrafı yok, detaylı bir tarif yok, bu yazı da neyin nesi Müge” demezsiniz değil mi? Demeyin lütfen :)… Kendime verdiğim bir söz olarak düşünün.
Hatırlarsanız Erdek yazısının çok uzun süre blogda kalmasına sitem etmiş ve “yeni yazı isteriz” demiştiniz.
Bende; “söz bundan sonra, kurduğum sofralar beni çok tatmin etmese de, tariflerimi basitte bulsam sizinle paylaşacak, sohbet edecek yani ses vereceğim” demiştim. İşte bu yazıyı öyle bir ses kabul edin ve hafta sonu keyfimize dahil olun istedim :)

Ülkü ve Aytaç ile Hafta Sonu Keyfi-1

Lezzetlerinin karışmaması ve pişme süreleri farklı olduğu için eti ve mantar soteyi ayrı ayrı pişirdik. Sofraya da ayrı ayrı getirip, masada kendi dürümümüzü kendimiz hazırladık :)
Aslında tarif vermeyip, yine eşimin üzerine atacaktım suçu ama size de kıyamadım ona da :)
Tariflerimi her zaman milimetrik, gramı gramına vermeyi sevdiğimi biliyorsunuz bu seferlik bir değişiklik yapacağım, göz kararı vereceğim tarifi… -göz kararından kasıt, eşim yaparken çaktırmadan onu izlediğim kadarıyla demek- :)
Baştan sona rahat bir yazı bu anlayacağınız, kasmıyorum :)

Etli Mantarlı Dürüm

Etli harç için;
  • 6 parça bonfile, parmak şeklinde (jülyen) doğranır, 1 yemek kaşığı elma sirkesi, 2 yemek kaşığı soya soyu, 2-3 yemek kaşığı zeytinyağı, 1 diş sarımsak ve taze çekilmiş karabiber ile yarım saat marine edilir.
  • 1 Yemek kaşığı tereyağ, 2-3 yemek zeytinyağ, 3-4 defne yaprağı, 1 diş sarımsak ve 2-3 tane arpacık soğan birlikte 1-2 dk. orta ateşte sotelenir.
  • Marine edilmiş etler eklenir, ilk 3-4 dk. etin mühürlenmesi için yüksek ısıda daha sonra orta ateşte çok fazla karıştırmadan, pişirilir. Bonfile çok çabuk pişen bir et olduğu için ortalama 10-15 dk. içinde hazır olacaktır.
Mantarlı harç için;
  • 1 Yemek kaşığı tereyağ, 1-2 yemek zeytinyağ, 3-4 defne yaprağı, 1 diş sarımsak ve 2-3 tane arpacık soğan birlikte 1-2 dk. orta ateşte sotelenir.
  • İnce ince doğranmış 1 paket (400 gr.) mantar ve ince ince doğranmış birer adet kırmızı ve yeşil biber eklenir. Sürekli karıştırarak tüm malzemeler pişene kadar sotelenir.
Lavaş olarak Uno’nun Unx marka lavaşını alıyoruz, çok memnunuz. Lavaşları da teflon tavada ısıtıp öyle tüketiyoruz, ısınan lavaşlar inceliyor ve lezzetleniyor…

Ülkü ve Aytaç ile Hafta Sonu Keyfi-3

Arka fonda yemek sonrası film keyfi ile tüketeceğimiz sağlıklı atıştırmalıklar! :)
Bol yağlı kalorili dürümler, salatanın üzerinde bile fıstıklar, yemek sonrası abur cuburun gözünü çıkartma :)
Sonra “ay çok kilo aldım, bunalımdayım, kusura bakmayın yeni tarif deneyemiyorum” diye blogunu ihmal eden Müge :)
Ne ceza verseniz haklısınız bana :)

Ülkü ve Aytaç ile Hafta Sonu Keyfi-4

Cumartesi akşamı kalori bombardımanı yaşayıp, Pazar sabahı da kahvaltıda ipin ucunu kaçırınca akşama kendimize gelmeye karar verdik :)
Bunun en güzel yolu da balık elbette…
Yine hep birlikte beş dakikada hazırlayıverdik yemeğimizi ve salatayı. Hem midemizi şenlendirdik hem de vicdanımızı rahatlattık. :)

Ülkü ve Aytaç ile Hafta Sonu Keyfi-5

Balığın tarifi; fotoğrafta görülüyor zaten :)
  • 2 iri palamudu kalın kalın dilimledik. Temizleyip yağlanmış tepsiye dizdik.
  • 2-3 diş sarımsak, 7-8 tane arpacık soğan, limon dilimleri, defne yaprakları, kırmızı biber, tane kırmızı biber ve üzerine de biraz zeytinyağ gezdirdik. Sonra yarım saat kadar fırınladık, hepsi bu…
İşte bizim bir hafta sonumuz böyle geçti, kahvaltı sofrasını akşam yemekleri gibi yapmadığımız Ülkü ile birlikte özene bezene hazırladığımız için kahvaltı soframız bir sonraki yazıda :)

Ülkü ve Aytaç ile Kahvaltı Keyfi

$
0
0
Ülkü ve Aytaç ile Kahvaltı Keyfi-1

PRATİK HAFTASONUNUN ÖZENLİ SOFRASI
Ülkü ve Aytaç ile geçirdiğimiz neşeli hafta sonundan bir önceki yazıda söz etmiştim.
Bu arada o şekilde rahat yazılar yazmakta pek hoşuma gitti. Bugüne kadarki en basit tarifimi bile düşünüp, yazıp sizlerle paylaşmak en azından yarım günümü alırdı.
Böyle konuşur gibi şipşak bir yazı hazırlamakta başka bir keyifmiş. :)

Ülkü ile beylerin baskısına dayanamayıp, akşam yemeklerini çok pratik bir şekilde geçiştirdiğimizi anlatmıştım.
Aynı şeyi kahvaltıda da yapmaya çalıştılar. Hatta Aytaç bunu gerçekleştirmek adına sabah erkenden kalkıp, pastaneden bir dolu alışveriş yapmış, hiçbir şey hazırlamadan çay ile yiyelim bitsin diye. :)
Ama yağma yok, o kadar da değil. Ülkü ile bir araya gelmişim, mutfağa girip şöyle alengirli bir yemek ya da tatlı yapamamışız hiç değilse kahvaltı sofrasını adam gibi kuralım öyle değil mi? :)
Velhasıl beylerin tüm isyanlarına inat yavaş yavaş, özene bezene kurduk soframızı.
Evet, belki el yapımı bir poğaça, börek yapmadık.
Sosis, salam ya da sucukla şöyle şık bir şeylerde yapamadık ama olsun sözümün arkasındayım, bundan sonra kurduğum her sofra, yaptığım her şey anında paylaşılacak sizlerle. :)

Ülkü ve Aytaç ile Kahvaltı Keyfi-2

Soframızda neler mi vardı?
İşte fotoğrafta ne görüyorsanız hepsi o. :)
Mis gibi kahvaltılıklar, Erdek zeytinleri ve zeytinyağı, Karadeniz’den petek bal, sucuk, omlet ve hazır börek, poğaça, pide…

Ülkü ve Aytaç ile Kahvaltı Keyfi-7

Ülkü’cüğümün hazırladığı bol kaşar peynirli, tereyağlı, kaymaklı omlet…

Ülkü ve Aytaç ile Kahvaltı Keyfi-5

Ülkü ve Aytaç ile Kahvaltı Keyfi-4

Daha önce tarifini verdiğim; Acılı Ezme...

Ülkü ve Aytaç ile Kahvaltı Keyfi-6

Hikayesini daha önce Fikrim Geldi! de anlattığım; Fondü’de Sucuk

Ülkü ve Aytaç ile Kahvaltı Keyfi-3

Ülkü ve Aytaç’ın Karadeniz gezisinden bize getirdikleri nefis petek bal, annemin bu yaz yaptığı şeftali marmeladı ve fındık kreması…

Ülkü ve Aytaç ile Kahvaltı Keyfi-9

Gecesi ile gündüzü ile bir hafta sonunu sizlerle paylaşmış oldum bu hafta.
Hızıma kendimin bile şaşırdığı bir hafta oldu :)
Haftaya da böyle devam ederiz inşallah diyor, hepinize mutlu hafta sonları diliyorum efendim…

Ülkü ve Aytaç ile Kahvaltı Keyfi-8

Sofrada kullanılan;
Yemek takımı; Karaca....
İnce-uzun ahşap servis, iki katlı cam servis, üçlü tatlı servisi, kalp şeklinde servisler; Mudo Concept...
Diğer servis tabakları; Paşabahçe....
Mini döküm tava; Hecha...
Çatal-kaşık takımı; Jumbo (2000 modeli)....
Kaşık şeklinde servisler; Güral Porselen...
Kedili çatal bıçak aparatı; Bernardo....
Keten masa örtüsü; Çarşaf-iş...
Runner ve kumaş peçeteler; Boyner Evde...
Peçeteler; Ikea...
Peçete halkaları; Lsi Agency (0212-231 61 23)

Kıbrıs Yolcusu Kalmasın :)

$
0
0
KMTN0273-1

Herkese kocaman bir merhaba! :)
Sizlere sık sık bir şeyler yazacağımı, en azından bir ses edip, neler olup bitiyor anlatacağımı söyledim. Kuralı bozmuyorum :)
Bu hafta, hatta belki önümüzdeki hafta bloga yeni bir şeyler ekleyemeyeceğim :(
Günlerce aynı kahvaltı sofrasını gösterip meraklandırmak da istemedim…

Başlıktan da anlaşılacağı üzere yarın kısmetse Kıbrıs’a gidiyoruz…
Bu yıl; neredeyse hiç evde oturmadığımız geçen yazı, mumla aradık :)
Taşınma ve yerleşme telaşı nedeniyle çok fazla tatil yapamadık, biliyorsunuz az çok.
Tam; “ne yapalım bu yazda böyle oluversin” diyorduk ki çok şeker bir davet aldık. Hiç naz niyaz etmeden balıklama atladık bu teklife :)
Teklif manevi kardeşim Gizemcim’den :)
Kendisi hep sahip olmak istediğim bıcır bıcır, şirin mi şirin bir kız evladı :)
Yaklaşık üç yıl önce başlayan dostluğumuz, abla kardeş seviyesinde ilerliyor şimdilerde :)
Geçen yıl Kıbrıs’a gittiğimizde ve bu yıl O İstanbul’a geldiğinde kısacık görüşebildik ama yetmedi.
Şimdi dolu dolu bir hafta ile acısını çıkaracağız inşallah…

kibrissokaklari-1

Daha önce birkaç kez Kıbrıs’a gittim. Birkaç yer hariç çokta etkilendiğimi söyleyemem açıkçası.
Ama bu kez çok farklı olacak diye tahmin ediyorum.
Gizemcim yıllardır orada olmanın verdiği tecrübe ile bize dopdolu bir program hazırlamış, ser verip sır vermiyor ama “çook yorulacaksınız, ayak basmadık yer bırakmayacağız Kıbrıs’ta” diyor :)
Hadi hayırlısı bakalım.
Taşınma telaşı ile yorulan bünyemizi, Erdek’te yan gelmeli yatmalı bir tatil ile dinlendirmiştik.
O yüzden şimdi gezerek yorulmaya hiç itirazım yok :)

kıbrıs-maria'nın yeri

Gizem tam bir mutfak kuşu! :)
Bayılıyor pişirmeye, taşırmaya. Mühendislikte okurum, yemeğimi de yaparım cinsinden :)
Blogumda yayınlamak için bana verdiği sayısız tarif ve fikir, tembel Müge yapsın diye klasörlerde bekliyor :)
Bu kez işi sağlama alacak, benimle birlikte pişirecekmiş çoğunu yani anlayacağınız fotoğrafı çekilmiş pek çok tarif olacak dönüşte elimde…

Şimdilik herkese sevgilerimi gönderiyor ve her zaman olduğu gibi büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öpüyorum efendim :)

Çok Üzgünüm...

$
0
0
Herkese merhaba;
Dün akşam itibariyle tatilden döndük...
Sevgili kardeşlerimiz bizi mükemmel bir ev sahipliği ile ağırladılar.
Kıbrıs'ta ayak basmadık, gezilmedik yer, dolaşılmamış mağaza, tatmadığımız lezzet bırakmadık…
Normal şartlarda bu cümleleri size gülme işaretleri ile yazmak isterdim çünkü huzurlu bir tatil idi…

Ancak bu mümkün değil.

Yüreğimizi dağlayan şehit haberleri…

Aslında -Japonya’da olduğu gibi- kimsenin burnu bile kanamayacak bir doğa olayını, insan hayatını hiçe sayıp, canına kast edecek şekilde kağıttan evler yapıp, bir cehennem felaketine dönüştüren insafsızlar nedeniyle…

İçimiz yanıyor…

Gün; Van'daki kardeşlerimiz için elimizden geldiğince çabalayıp, onlara gücümüz yettiğince yardım etme zamanı...

Acılarımız biraz küllenince (inşallah) Gizem’ciğimin muhteşem lezzetlerini, özenli sofralarını ve fotoğraflar ile gezi notlarımızı sizinle paylaşacağım…

Çok sevgilerimle…

Bize Gerekli Olan...

$
0
0
Son dört yıldır yani blog yazmaya başladığımdan beri zaman zaman yazmayınca yaşadığım tıkanıklığı yaşıyorum yine.
Beni blog yazanlar çok daha iyi anlayacaktır. Bir yandan aklınız blogdadır, ihmal etmenin sıkıntısını yaşarsınız, bir yandan hayat koşturmacası , telaşı ve başka öncelikleriniz vardır.
Bazen de, bugünlerde olduğu gibi, milletçe üzgün olduğumuz, el ele verip birlik olmamız, yardım etmemiz gerektiği durumlar gibi…

Ama bir yerlerden yeniden başlamak lazım gelir hayata, bir şekilde devam etmek gerekir günlük yaşama…
Tekrar yazı yazmaya başladığınız ya da tarifler yayınladığınız gün milat değildir elbette o gün her şeye sünger çekip, unuttuğunuz ve kaldığınız yerden devam ettiğiniz günde değildir.
Sadece bir yerlerden yavaş yavaş tutunmaktır hayata…

Son yaşadığımız deprem hepimizi olduğu gibi beni de çok sarstı elbet ama benim sarsılmam birazda kızgınlıktan, öfkeden!
Bir önceki yazımda da söz ettiğim gibi; hayatımıza verilen kıymetsizliğe benim öfkem…
Neden insan hayatı bu kadar ucuz benim ülkemde, neden?
Alman vatandaşı olan bir komşumuz için mahalleye helikopter inmesini ağzımız açık izlerken aynı gün hastane kuyruğunda; “ne yapalım ölürse ölecek yapacak bir şey yok, insan çok memlekette” diyen zihniyeti yaşamış biriyim ben :(
Ne acı!

Son bir haftadır gazetelerde, internette ve televizyonlardaki yardım kampanyalarını izliyorum gözlerim dolarak.
Harçlığından beş lira ayıran çocukta gözlerim doluyor, “üç milyon liralık okul yaptıracağım” diyende göğsüm gururla doluyor.
Bir felaket yaşandığında anında kenetlenen, elinde avucunda ne varsa yardım eden çok yüce bir milletiz biz…

Peki söyleyin bana; insan hayatını hiçe sayan, kumdan kaleler yapan, kendi evi sapasağlam ayakta kalırken, yaptığı inşaatlarda bebekleri öldüren insafsızlar hangi milletten?
Söyleyin bana?

Bizde deprem ülkesiyiz, Japonya da…
Bizdeki deprem sonrası yaşananlara bakın, onlarda deprem sonrası yaşananlara…
Oradaki binalar sapasağlam, insanlar eğitimli, deprem anında nasıl davranacaklarını biliyorlar, psikolojik olarak hazırlanmışlar, aldıkları ilk yardım eğitimi sayesinde tusinami sırasında evin çatısına çıkıp annelerini kurallarına uygun şekilde kurtarabilen insanlar var orada…
Ya bizde?
Deprem anında kum gibi dağılan binalar, bina yıkılmasa bile panik halde camdan atlayan bilinçsiz insanlar, psikolojileri hazır olmadığı için deprem sonrası sağlam olduğunu bildiği halde evine giremeyenler…

Önemli olan deprem olduktan, canlar yandıktan sonra bir araya gelmek değil, milyonları oraya akıtmak değil. Deprem olmadan önce bu birliği sağlamak bence…
“Depreme hazır mıyız?” kampanyaları gerekli bize.
İnsanların psikolojileri hazırlanmalı, ilk yardım eğitimleri verilmeli, hepimizin deprem çantası olmalı, binalar kontrolden geçirilmeli, yönetmeliğe uygun olmayanlar gözünün yaşına bakmadan yıkılmalı!
“1990 sonrası hazırlanan deprem yönetmeliklerini okusanız ağlarsınız” diyor uzmanlar, o şartlara göre yapılsa binalar deprem vız gelirmiş bize…
Yapabiliriz, zor değil…
Gerekli olan; çimento, kum, su değil…

Sözün kısası, bir hayalim var;
Bir deprem ülkesinde yaşadığımızın bilincinde olan, hem ruhunu, hem çantasını buna göre hazırlamış bizler, insan hayatına değer veren inşaat firmaları, müteahhitler, bu konuda bizi yönlendirecek, yönetecek yöneticiler…
Yapabiliriz, zor değil…
Gerekli olan; çimento, kum, su değil…

Vicdan, merhamet, birlik, beraberlik, yardımseverlik bunlar zaten damarlarımızda fazla fazla var, taşacak kadar…

Bize gerekli olan tek şey; “Allah Korkusu”…


İyi Bayramlar...

$
0
0
kolaj3

Hüznü dağıtmak için, bayramdan daha güzel bir neden olabilir mi?
Birlikte olmanın keyfini çıkarmak, sevdiklerimizin sıcacık sevgisini hissetmek için bayramda bir araya gelmekten daha güzel bir bahane olabilir mi?

Şimdi hazırlanma zamanı…
Büyüksek, gelecek küçükler için, küçüksek ziyaret edeceğimiz büyüklerimize götürmek için…
Şimdi mutfağa girme zamanı…
Mis gibi kek, pasta, tatlı kokuları ile büyülenme zamanı…
Şimdi süslenme zamanı…

Şimdi her zamankinden daha çok birlik olma, sevgimizi bunun eksikliğini duyan kişilere cömertçe gösterme zamanı…
İmkanımız var ve kurban kesebiliyorsak, Van’lı dostlarımızdan alım yapıp, hatta kurbanımızı onlara bir şekilde ulaştırma zamanı…
Bize küçülen ama yepyeni giysilerimizi oradaki kardeşlerimize hediye etme zamanı…
Karşımızdakinin gülümsemesi ile mutlu olma zamanı….

Herkesin Kurban Bayram’ını canı gönülden, yürekten tebrik ediyor, her zaman olduğu gibi büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öpüyorum…
Hayırlı Bayramlar efendim…

kolaj2

DUYURU:)
Sizlere çam sakızı çoban armağanı bir bayram hediyem var…
“Müge Hüner ile Kurabiye Kursu”
Detaylar; butik ürünler blogum;

Gizem'in Kahvaltı Sofrası

$
0
0
Gizem'in Kahvaltı Sofrası-4

KIBRIS TATİLİ VOLUME 1 :)
Sizi bilmem ama ben bu yazıyı hazırlamaya başladığımda kendi kendime; “nihayet!” dedim…
Herhangi bir sebeple uzun süre yazmayınca oluşan tutukluk vardı yine üzerimde.
Oysa ne güzel karar almıştım, Kıbrıs öncesi, önemli önemsiz, basit zor fark etmeden her şeyi paylaşıyordum sizinle.
Kıbrıs’tan gelir gelmezde arka arkaya sofralarımızı, pastamızı, gezi fotoğraflarımızı paylaşacaktım.
Ancak tatilimizin son günü hepimizin içini yakan deprem felaketini yaşadık.
Ne tadımız kaldı, ne tuzumuz. Şimdi var mı ki? derseniz; elbet yok ama çok sevmediğim bir cümle olmasına rağmen; ne yazık ki hayat devam ediyor…
Bu konudaki duygularımı, üzüntümü ve en önemlisi öfkemi geçtiğimiz yazıda anlatmıştım zaten artık bu konuda pek bir şey söylemek istemiyorum.

Üzerime çöken tembelliği –ki bu çok sık olmaya ve sizi de baymaya başladı, farkındayım- daha epey bir atamazdım aslında…
Ama az önce gelen ve beni kahkahaya boğan bir yorum hızlıca kendime gelmeme neden oldu.
Kendisine “sessiz takipçi” diyen bu şeker insan; “Müge hanım, rejimde misiniz? Öyle bile olsa salata yiyorsunuzdur, bari onları paylaşın, yine unuttunuz bizi” diyordu. :)
İlahi, alemsiniz… :) İyi ki varsınız ama…

Yeniden ve hızlıca paylaşımlara başlamak için Kıbrıs anılarından daha güzel bir yol düşünemiyorum.
Bu kez her şeyi bir yazıda toplamak yerine günlere bölmeyi tercih ettim. Hem kısa ve sıkmayan yazılar olur diye düşündüm, hem de yaklaşık iki bin fotoğrafı bir çırpıda düzenlemeyi göze alamadım. :)

Gizem'in Kahvaltı Sofrası-3

Kıbrıs tatilimiz ile ilgili gitmeden önce Gizem’le her sohbetimizde uzun uzun konuştuk, o da bende çok heyecanlı idik, nereleri gezeceğiz, neler yapacağız diye hayaller kurduk.
Ama Gizem bu konuda çok ketumdu açıkçası.
“Çok gezeceğiz, çok eğleneceğiz” deyip duruyordu ama detay vermiyordu.
Hatta ilk gece havaalanında, yolda bile epey birsıkıştırdık onları, eşim; “ben sürprizleri sevmem, valla bak geri dönerim”şeklinde restler bile çekti ama yok, nafile ağızlarından bir laf alamadık :)
Israrla “yarın sabahı bekleyin” deyip durdular…
Sabah evine gittiğimizde, kahvaltı masasında adımızahazırlanmış bu programları görünce bırakın beni, eşimin bile gözleri doldu!
İnanılmaz duygulandık.
Tatilimizi gün gün, saat saat planlayan şahane bir program hazırlamış, bununla da kalmayıp bunu davetiye şeklinde bize sunmuşlardı.!
Tahmin edeceğiniz üzere davetiye tamamen Gizem tarafından hazırlanmış, tam bir el emeği, göz nuru. Benim için paha biçilemez değerde, ömrümün sonuna kadar saklayacağım şu anda eve gelen her misafire çıkarıp gösterdiğim şahane bir anı…
Gizem öyle marifetli ki, sadece davetiyeleri değil peçete halkalarını da kendisi yapmış, sabah kahvaltısı için ayrı, akşam yemeği için ayrı bir kreasyon… :)

Gizem'in Kahvaltı Sofrası-5

Akşam ayrılırken, Gizem’e gayet bilmiş bir şekilde; “sabah sakın bir şey yapma beni bekle, birlikte hazırlayacağız her şeyi, sodalı açmayı yaparken seni izlemek istiyorum ayrıca” dedim.
Ama nerdee… :)
Temiz, güneşli havayı bulan bendeniz öyle bir uyku çekmişim ki, telefon çalmasa kalkacağım yokmuş.
Dolayısı ile bırakın yardım etmeyi, her şeyi ile hazırlanmış mis gibi bir sofraya kuruluverdim…

Gizem'in Kahvaltı Sofrası-2

Gizem bana zaman zaman, kendi tariflerini gönderir, deneyip sizlerle paylaşmam için, bende; “mm, çok güzelmiş en yakın zamanda yaparım bunu” derim :)
Ama benim bir huyum vardır, bir şeyin tadına bakmışsam ve beğenmişsem işte o en yakın zaman hakikaten çabuk gelir.
Bu açmaların tarifi de uzun zamandır bende olmasına rağmen bir türlü fırsat bulamamıştım.
Çok hata etmişim.
Kıbrıs’tan geldiğimden beri iki kez yaptım, anında bitti. Tekrar yapıp, yayınlamak için sabırsızlanıyorum.

Gizem'in Kahvaltı Sofrası-1

Dışarıda mis gibi yaz havası, önümüzde harika bir masa ve en önemlisi tatlı bir sohbet ile keyiften dört köşe olduk…
Sonra başladık programı incelemeye.
Ve o saatten sonra tatilimiz ile ilgili bir daha hiçbir şey sormadık :)
Kendimizi akışa bıraktık ve şahane bir beş gün geçirdik hep birlikte…
Son olarak size biraz Gizemciğimden :) söz etmek isterim...
Gizemcim, endüstri mühendisliği okuyan ve hatta son sınıfta olup, bitirmek üzere olan, çalışkan, akıllı, bilgili, terbiyeli, bıcır bıcır, on parmağında on marifet bir hatun! :)
Hani oğlum olsa da, alsam diyeceğiniz türden :)
Ama geç kaldık, o beyaz atlı prensini bulmuş bile :)
Prensinin adı; Burak… O da her kız annesinin damat olarak hayalini kurduğu türden, dünya efendisi, yakışıklı, bir kaç ay sonra cıva gibi bir endüstri mühendisi olacak, pırıl pırıl bir delikanlı…
Bize de, onları gördükçe daha yakından tanıdıkça, hayran olmak ve inşallah bizimde sizin gibi evlatlarımız, gelinimiz, damadımız olur diye dua etmek kaldı.

Şimdilik bu kadar, siz bu yazıyı okurken ben diğer fotoğraflara gömülmeye, gezimizi gün gün yazı haline getirmeye başlıyorum efendim…

Sodalı Açma

$
0
0
Sodalı Açma

SES SES DENEME BİR İKİ… :)
Yukarıdaki cümleyi okurken, kalabalığın karşısında, aynı zamanda pat pat mikrofona vuran, bir yandan da “acaba sesim gidiyor mu?” diye şaşkın şaşkın bakan bir Müge hayal edin. :)
İnanın aynen o durumdayım.
Ses verenleri maillerden, yorumlardan duyuyorum ama ses vermeyip sadece ziyaret eden, “bugünde yeni bir şey yok” deyip kızan diğerlerini de, işte o elimde mikrofonla karşılarında durduğum kalabalık olarak hayal ediyorum. :) 
Oradasınız, biliyorum ama sıkıldınız, daha aktif, daha sık güncellenen, yeni yeni denemeler yapıp, fikirler sunmaya çalışan bir blog sahibesi istiyorsunuz.
Haklısınız. :)
Hiç bahanelere sığınmayacağım. Çok yoğunum, bayramdan bu yana haftanın yedi günü çalışıyorum, gecem gündüzüme karıştı, mutfakta doğru dürüst bir şeyler pişmeyeli günler oldu filanda demeyeceğim. :)
İhmal ediyorum ötesi yok, sırf blog uzun süre aynı kalmasın diye gecenin bir yarısı kek pişiren Müge uzun zamandır yok. :)
Son yazılarımın tamamında sözler vermişim hep, şöyle aktif olacağım, böyle sık yazacağım vs.
Bunu da yapmamaya karar verdim artık, üzerime gereksiz bir sorumluluk yükleyip, blogumu hobi olmaktan çıkarıp, bir görev haline sokuyor bu sözler.
Ne zaman fırsat bulursam o zaman yazacağım. :) Anlaştık mı? :)

İşte bu nedenle, Kıbrıs tatili fotoğraflarını düzenlemeyi ve yayınlamayı beklemeden bu lezzetli açmaları paylaşmak istedim sizinle.
Kıbrıs’tan geldiğimden beri iki kez yaptım, severek yedik. Bir türlü fotoğrafı çekilemedi yoğunluktan.
Önce gezi fotoğrafları yayınlarım sonra bir daha yapar, güzel bir fotoğraf çekmesini isterim eşimden ve yayınlarım diye düşünüyordum ama vazgeçtim.
Beklemeye gerek yok ve elimdeki fotoğraflarda gayet güzel lezzetini yansıtıyor. :)

Açmanın yumuşacık, pufur pufur bir hamuru var. Çok el oyalayıcı değil ve en önemlisi çok bereketli.
Hamuru ikiye bölüp, hem peynirli hem sade hazırlayabilirsiniz.
Şekil olarak ben minik rulo yapıp, klasik açma şekli verdim. Uğraşmak istemezseniz, direk top top hazırlayabilirsiniz. Aynı şekilde peynirliyi de… İster içine peynir koyup yuvarlayarak isterseniz peynirli rulolar yaparak. Dilim döndüğünce tarifte anlattım şekillerini.
Kuru maya; instant olduğu için, direk hamura karıştırabilirsiniz aslında ama ben kendisine yaş maya muamelesi yapıyorum ve ılık süt ve şeker ile biraz kabartıyorum, kesinlikle daha güzel oluyor bana göre…
Tarifi temize çekerken fark ettim ki Gizem’de aynı şekilde yapmış. E aklın yolu bir… :)
Şimdilik bana müsaade, biraz da diğer blogum ile ilgilenip sonra işlere devam etmeye...

Malzemeler
  • 1 Su Bardağı (200 ml.) Süt
  • ½Su Bardağı (100 ml.) Zeytinyağ
  • 100 gr. (yumuşak) Tereyağ
  • 1 Şişe (200 ml.) Soda
  • 1 paket Kuru (instant) Maya
  • 2,5 Yemek Kaşığı (silme) Toz Şeker 
  • 1 Tatlı Kaşığı (tepeleme) Tuz
  • 4-5 Su Bardağı (yaklaşık 600gr.) Un
  • 1 Tatlı Kaşığı Mahlep (isteğe bağlı)


Yapılışı
  • Ilık süt, şeker ve kuru mayayı bir yoğurma kabına koyun ve biraz karıştırın.
  • Üzerini bir kapak ile kapatarak 10 dk. kadar bekleyin.
  • Karışıma zeytinyağ ve erimiş tereyağını ekleyin, biraz karıştırın.
  • Oda sıcaklığındaki sodayı açın ve tuz ile birlikte ekleyin, biraz daha karıştırın.
  • Ayrı bir yere üç-dört su bardağı kadar unu eleyin.
  • Elenmiş unu yavaş yavaş karışıma ekleyin ve bir yandan yoğurmaya başlayın.
  • Mahlep ekleyecekseniz bu aşamada ekleyebilirsiniz.
  • Oldukça yumuşak ama ele yapışmayan bir hamur oluncaya kadar un eklemeye ve yoğurmaya devam edin.
  • Hamur toparlandığında un eklemeyi bırakın.
  • Üzerini bir kapak ya da mutfak havlusu ile örtün ve mayalanması için, oda sıcaklığında, yaklaşık 1 saat dinlendirin. Mayalanması tamamlandığında hamur en az iki katına çıkmış olmalı.
  • Hamuru limon büyüklüğünde bezelere ayırıp, her bezeyi rulo haline getirip hafif bir düğüm atar gibi şekil verin ve yağlanmış tepsiye dizin.
  • Peynirli yapmak isterseniz; bezeyi yarım cm. kalınlığında açın, üzerine kıyılmış maydanoz ve ufalanmış peynir serpin. Hamuru rulo yapın ve 2şer cm. kalınlığında kesin. Parçaları yatay olarak yağlanmış tepsiye dizin.
  • Üzerlerine yumurta sarısı sürün ve susam, çörek otu ya da haşhaş tohumu serpin.
  • Biraz daha mayalanması için açmaları tepside –fırına vermeden önce- yarım saat daha bekletin.
  • Önceden ısınmış 180 derece fırında 25-30 dk. üzeri ve altları iyice turuncu oluncaya kadar pişirin.

Sodalı Açma

Eşimin Doğum Günü - 2011

$
0
0
sndg2011-2

BİRAZ PASIM GİTTİ Mİ NE :)
İnsanlar yılların ne kadar hızlı geçtiğini, genellikle evliliklerinin yıl dönümleri ile anlarlar.
Her yıl dönümünde; “vay, bir yıl daha geçmiş, beş yıllık evliyiz, ne kadar da çabuk geçiyor zaman” gibi… Benim için bu durum birazcık farklı.
Ben evliliğimiz ile ilgili bu sözleri her yıl, yıldönümümüzde değil, eşimin doğum gününde sarf ediyorum. :)
Zaman nasıl da hızla geçiyor, ne zaman beş yıl oldu inanamıyorum.
Annemin söylediğine göre aynı cümleyi yirmi, otuz yıl sonra da kuracakmışım.
“Daha dün evlendim, ne zaman otuz yıl geçti” diye. :)
Bakalım hayırlısı. :)

Eşime evliliğimizin ilk yılında düzenlediğim parti hala hem onun hem de tüm arkadaşlarımızın dilinde.
Hiç mütevazilik yapmayacağım, hakikaten bir doğum günü partisinde yapılabilecek tüm sürprizlerin, tüm atraksiyonların yapıldığı şahane bir doğum günü olmuştu.
Ertesi yıl -bana göre- gayet başarılı bir organizasyon hazırlamış olmama rağmen, arkadaşlarımızın yüksek beklentileri nedeniyle biraz hayal kırıklığı bile yaşandı. :)
Bende küstüm, iki yıl hiçbir şey yapmadım. :)

Bu yıl 2007 deki partinin artık unutulmuş olacağını ümit ederek :) tekrar minik bir organizasyon yapmaya karar verdim. Üstelik aynı gün verilen bir karar ile…
Hafta içi olması ve arkadaşlarımızın genellikle İstanbul’un en uzak uçlarında oturmaları nedeniyle sadece akrabalar ve birkaç dostumuzun katıldığı minik bir parti oldu.
Daha kalabalık ve bol katılımlı olanını yılbaşında düşünüyorum inşallah... :)

Soframızda; tarifleri basitte olsa daha önce yayınlamadığım birkaç salata tarifi var.
Ayrı ayrı yazılar yerine hepsinin tariflerini bu yazıda vermek ve olurda yine uzun bir süre yazamazsam, sayfada bol tarifli, bol fotoğraflı bir yazı kalsın istedim. :)

 sndg2011-1

Parti düzenlemeye sabah karar verince, doğum günüde hafta içi olunca hazırlıklar için, işten gelince sadece bir iki saatim olduğunu düşündüm önce.
Sonra bin türlü şirinlik ile eşimden izin aldım. :)
Bizi tanıyanlar, eşimin ne zalim bir patron olduğunu ve hafta içi bana kesinlikle izin vermediğini çok iyi bilirler. :)
Sanırım söz konusu kendi doğum günü olunca prensipleri biraz gevşetti. :)
Bende izni koparır koparmaz kendimi attım mutfağa. :)
Ve tam yedi saat! çıkmadım.
Allahım, ne kadar özlemişim saatlerce mutfakta kalmayı.
“Bu kadar saat mutfakta kalıp sadece masadakileri mi hazırladın?” demeyin sakın, mutfakla haşır neşir olanlar çok iyi bilir, bu tarz hazırlıklar çok el oyalayıcıdır, bir kanepenin hazırlanması; aynı sürede birkaç çeşit tencere yemeği çıkabilecek zaman denk gelir.
Oh savunmamı da peşin peşin yaptım, şimdi sofranın detaylarına geçebiliriz. :)

Soframızda neler vardı;

  • Bonfile ve Mantarlı Dürüm
  • Zeytinyağlı Biber Dolması
  • Yoğurtlu Brokoli Salatası
  • Yoğurtlu, Mayonezli Tavuk Salatalı Kanape
  • Ton Balıklı Kanape
  • Pizza
  • Mini Kumpir
  • Makaron
  • Süslü Kurabiyeler
  • Kara Orman Pastası

 sndg2011-3

Bonfile ve mantarlı dürüm ana yemeğimizdi.
Misafirler içerideyken sıcak sıcak hazırlandı ve ikram edildi.
Eşimin spesiyal tarifi ile bizzat kendisi tarafından yapıldı :) ve her zamanki gibi çok iltifat topladı.
Tarifi için; Ülkü ve Aytaç ile hafta sonu keyfi yazısını tıklayabilirsiniz…
Lavaş olarak Uno’nun Unx marka lavaşını alıyoruz ve çok memnunuz. Soğukken biraz kalın gibi görünüyor ama ısıtınca incecik oluyor, tadı da çok güzel, tavsiye ederim…

sndg2011-5

Zeytinyağlı Dolma tarifi blogda mevcut. :)
Farklı olarak son zamanlarda her yemeği olduğu gibi kendisini de düdüklü tencerede pişiriyorum.
Son derece pratik oluyor, aklınızda bulunsun. :)

sndg2011-6

Mini kumpir tarifi de blogda var.
Bunların farkı; muffin şeklinde değil, mini patates çanakları şeklinde servis etmiş olmam.
Patatesli harcına biraz kaşar peyniri ve mayonezli harca iki yemek kaşığı “Kühne Sezar Salata Sosu” ekledim.
Sezar sosunu evden neredeyse hiç eksik etmiyorum. Sadece Sezar Salata yaptığımda değil, mayonezli yoğurtlu tüm salatalarda birazcık ekliyorum, gerçekten nefis bir tat veriyor...

sndg2011-8

Ve mini kumpir gibi, basit ama biraz el oyalayıcı olan kanapeler. :)
Ton balıklı Meze’nin tarifini daha önce sizlerle paylaşmıştım. Ramazan’da keşfettiğim ve aklıma geldikçe hazırladığım bu karışım tam benim damak tadıma uygun, şahane bir meze.
Kanepe içinde çok uygun.
Diğer tarife geçmeden önce, kanepelerde kullanacağım ekmekleri teflon tavada iyice kızarttığımı da belirteyim. Üzerine koyduğunuz malzemeler ekmekleri yumuşatıyor çünkü, kızarttığınız zaman bu yumuşamayı nispeten azaltmış oluyorsunuz.

YOĞURTLU TAVUKLU SALATA (Yalancı Çerkez Tavuğu)

Malzemeler

  • ½ (yarım) Tavuk Göğüs Eti
  • 2 Yemek Kaşığı (tepeleme) Yoğurt
  • 1 Yemek Kaşığı (tepeleme) Mayonez
  • Tuz, Karabiber
  • 1 Yemek Kaşığı (taze) Limon Suyu
  • 2 Yemek Kaşığı Zeytinyağ
  • 2 Diş (ezilmiş) Sarımsak
  • 1 Çay Kaşığı (silme) Toz Kişniş
  • 8-10 Adet Kornişon Turşu
  • 2-3 Adet (iri kırılmış) Ceviz

Yapılışı

  • Tavuk etini haşlayın. (Haşlama suyuna bu tarifteki gibi, defne yaprağı, kişniş, tane karabiber eklemenizi özellikle öneririm)
  • Haşlanmış tavuk etini ince ince didikleyin.
  • Diğer tüm malzemeleri iyice karıştırın. Karışıma tavuk etini ekleyin ve karıştırın.

sndg2011-7

Menüde zaten yoğurtlu bir salata olduğu için, brokoli salatasını çiçek çiçek ayırıp sirke sarımsak soslu olarak ikram edecektim.
Ama o telaş sırasında, önüm arkam derken brokoliler o kadar çok haşlanmış ki, çiçekliği filan kalmadı. :(
Bende hemen yoğurtlu salataya çevirdim kendilerini… :)
Bir iki ufak detay eklemesi ile oldukça lezzetli bir salata oldu.
Brokoli sevmeyenler bile; “ama bu başka bir şey sanki” diyerek kaseleri bir güzel boşalttılar. :)

YOĞURTLU KÖZLENMİŞ BİBERLİ BROKOLİ SALATASI

Malzemeler

  • 500 Gr. (ortalama, göz kararı almıştım) Brokoli
  • 2 Adet (iri) Kırmızı Biber
  • 3 Yemek Kaşığı (tepeleme) Yoğurt
  • 2 Yemek Kaşığı (silme) Mayonez
  • 2 Diş (ezilmiş) Sarımsak
  • 1 Tatlı Kaşığı (tepeleme) Toz Kişniş
  • 3-4 Adet (iri kırılmış) Ceviz
  • Tuz, Karabiber

Yapılışı

  • Brokolileri çiçek çiçek ayırın ve 1 tatlı kaşığı karbonat eklediğiniz suda sapları yumuşayıncaya kadar haşlayın. Rengini koruması için süzdükten hemen sonra soğuk sudan geçirin.
  • Kırmızı biberleri közleyin.
  • Brokolileri ve biberleri ince ince doğrayın.
  • Diğer malzemeleri iyice karıştırın ve karışıma biber ve brokoliyi ekleyin.
  • Fazla bekletmeden, mümkün olduğunca taze servis yapın.

  sndg2011-11

Vee Müge Hüner gururla sunar! :)
Karşınızda ilk makaron (macaron) denemem...
Son birkaç yıldır ülkemizde bir makaron fırtınasıdır gidiyor malumunuz. Ama ben nedense bir türlü cesaretimi toplayıp da denememiştim.
O kadar pandispanya yapıyorum ve hatta bunun eğitimini veriyorum, mereng kurabiye yapıyorum yani yumurta akı vs. konusunda epey tecrübeliyim ama yinede bu makarona karşı bir korkaklık içerisindeydim. :)
Carte D’or sağ olsun, ölçüleri tam tutan şahane bir karışım hazırlamış.
Bende ilk acemiliğimi böyle bir destek ile atayım dedim ve aynen düşündüğüm gibi oldu. :)
Kıvamı tam tutan, olması gerektiği gibi eteklenen, süper lezzetli makaronlar yaptım.
Bu karışım sayesinde kendime öyle bir güvenim geldi ki, şimdi ilk fırsatta badem tozu ile kendi orijinal makaronlarımı yapacağım. :)

sndg2011-4

Doğum günü dediğin süslü kurabiyesiz olmaz. :)
Eşim kurslar başladığından beri her hafta kursiyerlere benim dedikodumu yapar; “biliyor musunuz Müge bana daha hiç kurabiye yapmadı” diye... :)
E bende bundan iyi bahane olamaz dedim…
Kurabiyeler bol tarçınlı ve portakallı her zaman olduğu gibi.
Bu kez özellikle poşetleyip, kurdele ile süslemedim.
Öyle olunca yemeye kıyamayıp, nikah şekeri gibi evine götürüyor herkes. :)
Ve ben bu kez afiyetle yensin istedim…

sndg2011-9

Doğum günü dediğin asıl pastasız olmaz. :)
Hatta süslü kurabiyesiz olurda pastasız hiç olmaz. :)
Bende uzun zamandır yapmayı düşündüğüm Kara Orman Pastasını yaptım eşim için.
Olmasına oldu ama lütfen hemen tarif demeyin bana. :)
Çünkü biliyorsunuz ben bir tarifi defalarca denemeden, iyice içime sinmeden paylaşmıyorum sizinle.
Bu tarifte de; kendimce bir iki nokta var oturtmam gereken...
Pandispanyası için; blogdakinden farklı bir çikolatalı pandispanya denedim mesela ama bana biraz kuru geldi. Kremasını da; hazır krem şanti ile değil, süt kreması ve pudra şekerini çırparak kendim hazırladım.
Acelem olduğu için kremayı buzdolabında bekletemedim ve kıvamı çok yumuşak oldu. Belki de krema sertleştirici kullanmalıydım, bilemiyorum.
Dediğim gibi kafamdaki soru işaretleri kalkınca tarifi paylaşacağım. :)
Böyle anlatınca pastamı da kötülemiş gibi olmayayım bu arada :) tadı herkes tarafından çok beğenildi ve neredeyse hiç kalmadı…
Ben sizlerle paylaşmak için titizleniyorum hepsi bu… :)

sndg2011-10

Efendim, uzun uzun anlattığımız bir doğum günü hikayesinin daha sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Kapanışı da kuzenimizin çektiği ve beni olduğumdan çok daha zayıf göstermesi nedeniyle! bayıldığım bu fotoğraf ile yapalım istedim.
Ayrıca bu fotoğraf yedi saat ayakta kalmış olmama rağmen, misafirlerimin iltifatları nedeniyle hala capcanlı göründüğümün bir ispatı gibi... :)
Çok sevdim ben bu fotoğrafı çok. :)
Sizle paylaşmasam olmaz.
Arayı fazla açmadan yeni yazılarda görüşmek dileğiyle… :)

Sofrada kullanılan;
Yemek takımı; Karaca....
Çatal-kaşık takımı; Jumbo (2000 modeli)....
İki katlı yeşil cam servis; Mudo Concept...
Mini cam kaseler; Paşabahçe....
Diğer tüm servis tabakları; Kıbrıs'ta bir mağaza...
Kaşık şeklinde servisler; Güral Porselen...
Keten masa örtüsü; Çarşaf-iş...
Runner; Boyner Evde...
Peçeteler; Ikea...

2011'in Son Kahvaltı Sofrası :)

$
0
0
Ömürsen&Ayşem&Uçal Kahvaltı -9

UZUN BİR ARADAN SONRA EVDE PAZAR KEYFİ…
Yine aynı şeyi yaptım; kremalı mantarlı makarna gibi tariflerde, tüm malzemelerin yemeğin isminde yer alması gibi, neredeyse bütün yazıyı başlıkta özetledim. :)
Bu kahvaltı sofrasını geçtiğimiz Pazar arkadaşlarımız için hazırladım.
Yazıyı okumadan fotoğraflara hızlıca bir göz atanlardansanız, sofrada; zeytin, peynir gibi klasik kahvaltılıklar dışında pek bir şey olmadığını, kayda değer yeni bir tarif falanda olmadığını hemen fark etmişsinizdir. :)
O zaman bu sofrayı yayınlamamın tek nedeninin; sizleri özlemiş olmam ve bu bahane ile iki satır sohbet etmek olduğunu da anlamışsınızdır. :)

Son zamanlarda deyim yerinde ise insanüstü bir tempo ile çalışıyorum. Özellikle son iki ayda, kurslar nedeniyle haftanın yedi günü çalıştım.
Pazartesi sabahı işe gelirken Çarşamba gibi hissediyorum, Cumartesiyi Çarşamba gibi... :)
Dolayısı ile evimle ve çok sevdiğim mutfağımla hiç istemediğim şekilde mesafeliyim.
Üstelik evimize yeni taşındık sayılır biliyorsunuz ve ben mutfağımın tadını daha doğru dürüst çıkaramadım.
Bu satırları okuyup şikayet ettiğimi düşünmeyin sakın, aksine hayatımdan çok memnunum çünkü çok sevdiğim bir şeyi ve kimsenin zoru ile değil, tamamen kendi isteğim bu olduğu için yapıyorum.
Tek sıkıntım; blogumu istediğim sıklıkta güncelleyememek…

Bu Pazar uzun bir aradan sonra evde olduğum tek Pazar’dı ve bizde toplanmak için neredeyse bir yıldır! ortak bir zaman ayarlamaya çalıştığımız arkadaşlarımız bize kahvaltıya geldiler.
Dolayısı ile bu kez, öncesinde uzun uzun hazırlandığım bir arkadaş daveti gibi değil, uzun bir aradan sonra onlarla birlikte evimde dinleneceğim, keyif yapacağım bir gün olsun istedim.
Bir gün önce anneciğimin hazırladığı zeytinyağlı yaprak sarması, aşure ve benim hazırladığım havuçlu kek ve çikolata kremalı tartlar ile şarküterik nimetleri harmanlayınca ortaya son derece pratik ve beni yormayan bir sofra çıktı :)

Ömürsen&Ayşem&Uçal Kahvaltı -7

Yeni yıl yaklaşıyor hatta geldi bile. :)
Sizlerden yılbaşı sofrası için öneriler isteyen pek çok mail alıyorum. Maillerde verdiğim yanıtı bir kez de buradan sizinle paylaşayım. Bu yıl muhtemelen yeni yıl sofrası kurmayacağım. :(
Uzun ve yorucu geçen haftaların ardından bir iki gün olsa da bir yerlere kaçmak gibi bir hayalim var, bakalım kısmet…
Madem yeni yıl sofrası kurmayacağım bari yeni yıl renklerinde bir kahvaltı sofrası kurayım dedim.
Üstelik sofradaki çeşitler de yılbaşı sofrasına uygun gibi... :)
Örneğin ben; zeytinyağlı yaprak sarma olmadan bir yılbaşı sofrası düşünemiyorum... :)
Aynı şekilde; Çeşnili Zeytinyağ, peynir çeşitleri ve ufak tefek süslemeler ile parti formuna girecek havuçlu kek ve mini tartta bence bir seçenek…
Daha daha ne olabilir? Diyorsanız; pek çok fikrin yer aldığı "Fikrim Geldi!" bölümünü tavsiye edebilirim... :)

Ömürsen&Ayşem&Uçal Kahvaltı -4

Kahvaltı sofrasında sıcak olarak genellikle tek çeşit yapmayı seviyorum, ya bir çeşit börek, ya bir omlet olmadı fondü’de sucuk...
Bu kez mantar ve sosis yapmak istedim ve milföy çanaklarında servis ettim. Sadece kahvaltıya değil, açık büfe sofralarına da çok yakışacak bu tarifi ayrı bir yazıda yayınlamak yerine burada paylaşmak istedim. Taktik yine aynı; uzun süre yazamazsam tarifli ve uzun bir yazı olsun buralarda... :)

Milföy Çanağında Sosis ve Mantar Sote

Malzemeler
  • 8 Adet (kare) Milföy Hamuru
  • 12-13 Adet Minik Sosis
  • 5-6 Adet (iri) Mantar
  • 2 Yemek Kaşığı (tepeleme) Paprika Sosu
  • 1 Tatlı Kaşığı Tereyağ
  • 2-3 Yemek Kaşığı Zeytinyağ
  • 1 Diş Sarımsak
  • 2 Adet Arpacık Soğan
  • 4-5 Adet Defne Yaprağı
  • 1 Çay Kaşığı (kuru) Fesleğen
  • Tuz, Karabiber


Yapılışı
  • Öncelikle sosisleri ve mantarı ince ince doğrayın. Soğan ve sarımsağın kabuklarını soyun, sarımsağı bir kez çıtlatın.
  • Derin bir teflon tavaya tereyağ, zeytinyağ, sarımsak ve soğanları koyun. Orta ateşte 3-4 dk. renkleri şeffaflaşıncaya kadar kavurun.
  • Mantarları ve defne yaprağını ekleyin ve mantarlar önce suyunu salıp, sonra çekinceye kadar kavurun. Sosisleri ekleyin ve sosislerde iyice kızarıncaya kadar kavurun.
  • Defne yapraklarını karışımın içinden alın ve paprika sosunu ekleyin.
  • Damak zevkinize göre tuz, karabiber ve fesleğeni ekleyin. 1 dk. kadar karıştırarak pişirin.
  • Milföy hamuru biraz yumuşayıncaya kadar tezgahta bekletin.
  • Muffin kalıbının içine -yağlamadan- her kare bir çukura gelecek şekilde yerleştirin.
  • Ortasına çatalla delikler açın.
  • Önceden ısınmış fırında 180 derecede 15-20 dk. pişirin.
  • Milföy çanakları biraz ılınınca ortasını nazikçe açarak, sosisli karışımı pay edin. Sıcak servis edin.

Not; Evde paprika sosu yok ise Antep tipi biber salçası da kullanabilirsiniz. Diğer biber salçalarını ise çok önermiyorum.
Aynı şekilde defne yaprağı da yok ise hiç kullanmayabilirsiniz. Tadını yüzde yüz değiştirecek bir eleman değil kendisi bu tarifte. :)

Ömürsen&Ayşem&Uçal Kahvaltı -1

Ömürsen&Ayşem&Uçal Kahvaltı -5

Ömürsen&Ayşem&Uçal Kahvaltı -3

Reçel ve fındık kremalarını shot bardaklarında servis ettim bu kez. Bal ve kaymakta eklenince, herkesin çok şirin bulduğu bir tatlı büfesi oldu. :)

Ömürsen&Ayşem&Uçal Kahvaltı -2

Sofraya ek olarak sadece havuçlu kek ve kremalı mini tart yapabildiğimi söylemiştim.
Blogumun meşhur tariflerinden :) Havuçlu Kek’i yarım ölçü ile ve muffin kalıbında pişirdim. Üzerini; bitter çikolatalı pastacı kreması ve kendi hazırladığım şeker hamurundan havuçlar ile süsledim…

Ömürsen&Ayşem&Uçal Kahvaltı -6

Mini tartların tabanı; her zaman kullandığım kurabiye hamuru tarifi... Tam ölçü ile yaparsanız yaklaşık 30 adet taban elde edileceği için ben buzluktaki hamurlarımdan bir parça kullandım. Kreması da; havuçlu keki de süslediğim; bitter çikolatalı pastacı kreması.

Ömürsen&Ayşem&Uçal Kahvaltı -8

Biliyorum ne kadar gönlümden geçse de, yapmak istesem de, yoğunluk nedeniyle, yeni yıl ile ilgili bir yazı yazamayacağım…
O nedenle bu yazı ile sizlerin yeni yılını canı gönülden kutluyorum.
Tek dileğim; yeni yılın hepimize en başta sağlık, huzur, hayırlı rızk ve ağız tadı getirmesi.
Bunlar olduktan sonra evelallah çalışır, hayallerimizi bir bir gerçekleştiririz.

Sevgiler…

Sofrada kullanılan;
Yemek takımı; Karaca....
Çatal-kaşık takımı; Jumbo (2000 modeli)....
İki katlı yeşil cam servis ve şamdanlar; Mudo Concept...
Çay Bardak ve tabakları; Faruk Malhan, İstanbul tasarımı...
Mini cam kaseler, ayaklı porselen servis, minik dikdörtgen servis tabağı, ahşap üçgen servis; Paşabahçe....
Yeşil servis tabakları ve kaseler, porselen iki katlı servis, üçlü servis, porselen çay kaşıkları; Kıbrıs'ta bir mağaza...
Keten masa örtüsü; Çarşaf-iş...
Sofradaki runner; Özel dikim, konsoldaki runner; Boyner Evde...
Kumaş peçeteler; Boyner Evde... Kağıt peçeteler; Ikea...
Peçete halkaları; Müge Hüner...

Merak edenler için kısa! bir mektup yazdım :)

$
0
0
IMG_7131a-1

Sevgili Hanımlar;
Öncelikle en son söylemem gereken şeyi en başta -her zamanki gibi :)- söylüyorum;
Çoook şekersiniz… :)
Aramanız, sormanız, merak etmeniz, gerek yorumlar ile gerekse mailler ile bunu anlatmanız beni çok duygulandırıyor inanın...
Normalde bir insanın birkaç gün sesi soluğu çıkmayınca en fazla en yakınları arar -bu da genellikle anne olur- “nasılsın, sesin soluğun çıkmıyor, bir arayayım dedim” der.
Ben ne kadar şanslı biriyim ki etrafımda beni bir anne şefkati ile merak eden, sağlığımdan endişe eden, “siz iyi iseniz sorun yok ama hiç değilse bize iyi olduğunuzu bildirin” diyen sizler varsınız.
Bunun dünyadaki en büyük servet, en büyük zenginlik olduğunu düşünüyorum.
Küp küp altınlarım olmuş ama biri çıkıp da “neredesin, iyi misin?” dememiş ne anladım ben o işten, o paradan. :)
Velhasıl kelam çok çok çok teşekkür ederim ilginiz için.

Kısaca anlatmak gerekirse; çok şükür iyiyim, sağlığım, huzurum ve keyfim yerinde…
Bugünlerde çok yoğun çalışan ama kendimi hobisini işi haline getirebilmiş şanslı biri olarak gördüğüm için bundan hiç şikayetçi olmayan bir haldeyim. :)
Hem en çok sevdiğim şey olan şeker kurabiyeleri süslüyorum hem de birbirinden tatlı cıvıl cıvıl hanımlar ile keyifli vakit geçiriyorum, daha ne isterim. :)
Bu aralar henüz bebek kıvamında olan www.mugehuner.com a biraz daha fazla zaman ayırıyorum evet ama o da kısa kısa yazılar, yaptığım çalışmaları yayınlamaktan ibaret…

Hünerli Bayanlar’ı ihmal ettiğim için bana sitem edenleriniz var, yanlış anlamayın buna da saygı duyuyorum ve hatta seviniyorum. Ama lütfen şunu unutmayın; sık güncelleme yapamamak beni sizlerden kat ve kat daha çok üzüyor.
Takdir edersiniz ki bu blog benim hobim, işimden arta kalan zamanlarımı ayırdığım, huzur bulmak için oluşturduğum bir sayfa.
Ayrıca biliyorsunuz ben bir tarifi yayınlamadan önce defalarca test edip, emin olduktan sonra sizinle paylaşıyorum.
Bunu bir görevmiş gibi yapıp, sırf bloğu güncellemek adına eklenmiş tarifler ve hatta kurulmuş sofralar ne bana, ne size keyif verecektir.
Bunu istemeden yapmış olmanın yaydığı enerji hemen size geçecektir.

Aslında yeni bir blog açmayıp, çalışmalarımı burada da paylaşabilirdim ve sizlere daha sık ses etmiş olurdum ama bunu istemedim.
Çünkü ben Hünerli Bayanlar’ın zamansız bir yemek dergisi olarak kalmasını hayal ediyorum.
Bundan yıllar sonrada Yayla Çorbası veya Havuçlu Kek tarifi arayan birinin ziyaret edeceği sadece yemek tarifleri, pratik bilgiler ve sofra dekorasyonlarının yer aldığı bir yemek dergisi. Bu nedenle henüz yolun başında iken mugehuner.com u oluşturarak iki konuyu birbirinden kesin çizgiler ile ayırmak istedim…

Umarım sizlere içimdeki samimi duyguları bu satırlar ile anlatabilmişimdir, çok uzun yazmadan her kelimeye birçok anlam yükleyerek yazmaya çalıştım ama nerde, yine oldu destan. :)
Son olarak, sizlere yapamayacağım vaatlerde bulunmuyorum, son yazılarımın hemen hepsinde fark ettim ki, “şöyle toparlanacağım”, “böyle bomba gibi döneceğim” diye diye epey içinizi baymışım. :)

O yüzden diyorum ki, fırsat bulduğumda, şöyle adam gibi bir misafir sofrası kurduğumda :) yeni bir şeyler denediğimde hemencecik buraya ışınlanacağım, söz. :)
Ha bu arada; beni merak edenler; facebook sayfamı ziyaret edebilirler.
Blog yazısı gibi uzun bir hazırlık gerektirmediği için :) sık sık oradan ses ediyorum, haberiniz olsun… :)

Hepinizi çok ama çok seviyorum, -ciddiyim, tanışmıyor olabiliriz evet ama ben sizi çoook seviyorum- en kalbi duygularım ile sevgilerimi, selamlarımı gönderiyorum.
Sağ olun, var olun, iyi ki varsınız…

Yeni Evimiz Hayırlı Olsun Buluşması, Doğum Günüm, Dukan Diyetim ve Yine Kısa! Bir Yazı :)

$
0
0
blog-6

BENDEKİ SON DURUM; BAŞLIKTAKİ GİBİDİR. :)
Evet biliyorum çok zaman oldu, hala bu gariban sayfaya gelip bakan, şu yazacaklarımı okuyacak olan kaldı mı, bilemem. Amma velakin ben çok özledim blogumu.
Bugün belki inanmayacaksınız ama bu yazıyı yazabilmek için kendimden randevu aldım adeta, işlerimi toparladım, bazılarını erteledim, çayımı aldım yanıma ve başladım yazmaya.
Önceden bir planda yapmadım ne yazacağıma dair, geri dönüp silmeyeceğim de! İçimden geldiği gibi yazacağım.

Son zamanlardaki iş yoğunluğum malum, başta sadece hafta sonu olarak başlayan kurabiye ve pasta kurslarım artık neredeyse tüm haftaya yayılan tam zamanlı bir iş haline geldi. Şikayetçi miyim? kesinlikle hayır, sevdiğim bir hobi iken çok tatlı, çok şeker bir işe dönüşen, işim var benim... :)
Bu yoğunluktan nasibini kötü şekilde alan tek yer; mutfağım. Şu kadarını söyleyeyim farklı bir işte çalışıyorsanız, akşam eve gelince mutfak adeta bir terapi! Yorgunluk attığınız, kafanızı dağıttığınız bir huzur köşesi. Ama tüm gün boyunca mutfakla, kurabiye ile pasta ile uğraşıyorsanız, akşam eve geldiğinizde artık görmek bile istemediğiniz bir mekan haline geliyor. Akşam yemekleri; tost, menemen ve çeşit çeşit makarna dan vs. den oluşmaya başlıyor. En azından bende böyle...
İşte çok sevdiğim işim ile ilgili tek sıkıntım bu. :(
Hele benim gibi bir yemek blogu yazıyorsanız, vay halinize :) Ne var ki, ne yazacaksınız...

Beni bilirsiniz, bloguma çok ama çok özenirim. Basit bir tarifi bile en az iki saat alır yazmam. İşte bu nedenle bu aralar Facebook favorim :) Orada tam bir vur-kaç mantığı var. :)
Günlük gelişmeleri bir cümle ile attırıveriyorum, oldu bitti.
Hatta evimin görüntülerini, sofralarımı, Dukan diyetim ile ilgili gelişmeleri, doğum günü fotoğraflarını bile paylaştım orada...
Facebook'tan takip edenler bilir, Dukan ile ilgili yazdıklarımı; "Sevgili Günlük" diye yazıyorum.
Geçen gün tam bunu yazarken dedim ki; "Müge senin bir günlüğün var zaten, adı üstünde blog!, neden oraya hiç bir şey yazmıyorsun" :)
Ve başta da dediğim gibi, bugün hepsini buraya yazmaya karar verdim...
Hadi buyurun okumaya... :)

blog-10

Sırayla gidelim, önce; "Yeni evimiz hayırlı olsun buluşması" :)

blog-4

Üzerinden haftalar geçmiş, oysa bana dün gibi geliyor. :) Biliyorsunuz bizim düzenli aralıklarla ve güzel bahaneler ile buluştuğumuz şahane bir blog grubumuz var.
Son zamanlarda sadece baby shower, hoş geldin bebek ve diş buğdayı şeklinde geçse de aslında her buluşmamızın bir teması, bir nedeni var.
Benim konseptim; yeni ev olduğu için ortamı süsleyecek bir neden yoktu :) O yüzden süs olarak sadece içine lokum yerleştirdiğim isim kutularını, yemek kartlarını ve taze çiçekleri tercih ettim.
Bahar havasında oldu yani. :)

blog-9

Bu buluşmalarımızın en güzel yanı; katılan herkesin bir çeşit -hatta bazen iki çeşit- ile gelmesi. :)
Böylelikle ev sahibi hemen hiç yorulmamış ve sofrasına daha fazla özenebilmiş oluyor.
Bilirsiniz; kalabalık yemek davetlerinde günler öncesinden ne yapacağımıza karar verme telaşına düşeriz. Bir iki gün kala hazırlıklara başlarız, sabah erkenden kalkar, son anda taze yapılması gerekenleri hallederiz.
Bütün bunları yaparken de çoğu zaman sofrayı kuracak, hazırladıklarımızı şık bir şekilde sunacak takatımız kalmaz.
Ve cümleler hep şöyle kurulur sofrada; "aslında niyetim şunu da yapmaktı, böreği şu şekilde sarmaktı ama zamanım yetmedi".
Ya da en azından ben böyleyim diyeyim, genele yayıp tüm hanımlara haksızlık etmeyeyim. :)
İşte bizim buluşmalarımızda böyle bir cümle olmuyor, gayet sakin bir gün önceden profiterolleri hazırladım, ertesi gün kısırı yaptım, sakin sakin soframı kurdum ve hazırlanıp beklemeye başladım. Sıfır yorgunluk!
Düzenli olarak toplanan tüm hanımlara bu sistem şiddetle tavsiyemdir. :)

blog-7

Her buluşmada benden istenen genellikle; Kısır olur. Hatta Yaso'mun deyimi ile kısır döngü. :)
Ben her seferinde; "Bu sefer başka bir şey yapsam mı? dedikçe, "Yok biz o kısır döngü içinde kaybolmak istiyoruz" derler. :)
Evimdeki davette de kuralı bozmayıp, kısır döngüye girdim elbette :) ama bu kez yanına bir çeşit daha ekleyip, uzun zamandır yapmadığım Profiterol'ü ekledim. Hem klasik, hem de Çilek Soslu'sundan... :)

blog-8

Tuzlu Büfesi; Dereotlu Pamuk Poğaça, Üç Renkli Börek, Tavuklu Yoğurtlu Etimek Salatası, Mini Pizza, Kısır, Kuru Börülce Salatası ve Avcı Böreğinden oluştu...

blog-5

Tatlı Büfesinin başrol oyuncuları ise; profiterol, Krem Karamelli Kek, Reçelli Düğme Kurabiye ve çeşit çeşit makaronlardı. Anlayacağınız üzere biz daha çok tuzlusever bir grubuz. :)

blog-1

Bu kadar tatlıdan, börekten nefis lezzetlerden sonra, artık geçelim Dukan Diyeti'me. :)
Aslında bu diyet ile ilgili sizlere daha detaylı bir yazı yazacağım inşallah ama şimdide kısaca söz edeyim. :)
Uzun zamandır kilolarımdan şikayetçiyim malumunuz, bunun için denemediğim rejim, yöntem kalmadı diyebilirim. Diyetisyene gittim, spora gittim. Yok olmuyor, her yeni denemenin sonunda kilolar fazlasıyla geri dönüyordu.
En son tartıya çıktığımda ibre 69.8 i gösterdi ve ben neredeyse ağlayacaktım. Allahtan yetmiş demedi, iki yüz gr. ile yırttım yoksa hüngür hüngür ağlardım sanırım, yetmiş kilo; benim içinçok psikolojik yıkım noktası çünkü...
Uzun zamandır internette hemen her yerde karşıma Dukan diyeti çıkıyordu, facebookta kilomdan sürekli şikayet ettiğim için; "neden Dukan'ı denemiyorsunuz?" önerileri geliyordu ama ben oralı olmuyordum açıkçası.
Dukan'a değil, kendime olan inancımı kaybetmiştim sanki, hatta neredeyse kendimi bu halimle kabullenmeye bile başlamıştım.

Ama birdenbire fikrim değişti, hem de bir dakika içinde. :)
Sevgili Nilay'ın blogunu fırsat buldukça keyifle takip ederim, özellikle sık güncelleme konusundaki azmine hayranım. :) Bir süredir Dukan diyeti yaptığını yazılarından okuyordum ama sadece okuyordum açıkçası.
Ta ki onun, mangal partisindeki manken kıvamına gelmiş halini görünceye dek.! İşte benim kırılma noktam o an oldu. Ertesi gün kitabı aldım, hafta sonu okuyup, ezberledim ve 7 Mayıs Pazartesi günü başladım.
Başladığım andan itibaren pek çok yorum ve mail aldım okuyucularımdan, çoğu; "sakın başlama, çok tehlikeli" diyordu ama ben onlara hep aynı yanıtı verdim. Lütfen kitabı okuyun, ondan sonra yorum yapın. :)
Dukan Diyeti eğer kitabı okuyarak, anlayarak, bilinçli şekilde yaparsanız, hiç bir tehlikesi olmayan, son derece başarılı bir diyet bence...

Benim Dukan'a karar verme nedenim çok basit; Disiplin!...
Ben yapı olarak -yemek söz konusu olduğunda- iradesi zayıf biriyim ve normal rejimler bana pek uymuyor. Örneğin; diyetisyen bana; "sabahları bir tatlı kaşığı reçel yiyebilirsin" mi diyor, o oluyor üç tatlı kaşığı. "Akşam üç dört tane ceviz yiyebilirsin" mi diyor, o oluyor bir kase kuruyemiş!
Üstelik normal diyetlerde kilo verme hızı çok yavaş ve bu da insanı demotive edip, "aman zaten veremiyorum" deyip, bırakmaya yöneltiyor.
Dukan'ın ilk evresinde yani Atak döneminde birden iki üç kg. veriyorsunuz ve bu sizi bir sonraki; haftada ortalama bir - bir buçuk kilo verdiren, seyir evresine mutlulukla başlamaya, hiç bozmadan rejimi devam ettirmeye yönlendiriyor. Üstelik sınırsızca, sebze ve protein alarak.
Mesela ben hiç bir zaman düzene koyamadığım günlük otuz dakika yürüyüşü kilo vermenin verdiği motivasyon ile her akşam düzene bağladım. :)
Dukan diyetinde; "ben neler yiyorum, neyi nasıl tüketiyorum" u ayrı bir yazı ile yazmak, bu bahane ile bloguma yeni yazılar eklemek istiyorum ama şimdilik şu kadarını söyleyeyim yeni bir şey icat edemiyorum, daha önceden keşfedilmiş lezzetleri yapıyorum. Örneğin; Nilay'ın blogu; Mutfak Sırları bu konuda tam bir hazine! :) Sadece Dukan Diyeti üzerine tarifler yazan, bu konuya ciddi kafa yoran hanımların blogları da var ve ben pek çoğunu google reader da izlemeye aldım bile. :)

blog-2

Dukan diyetinden de geçiyorum, son konumuza; doğum günüme. :)
Bu yıl doğum günüm tüm gün süren etkinlikler ile kutlandı. Gündüz ayrı, gece ayrı mis gibi sofralar kuruldu. Telefonum yine hiç susmadı, mail kutumda tam 476 mesaj vardı!
Gayet şımarıktım anlayacağınız, üstünden bir hafta geçti yeni yeni kendime geliyorum. :)

Yukarıdaki fotoğraf; sabah canım arkadaşlarım için hazırladığım kahvaltı sofrasından. Klasik kahvaltılıkların haricinde, Zeytinyağlı Dolma, Peynirli Dereotlu Muffin ve Çilekli Tart hazırladım.
Selenikomun nefis böreği, Münevver ablamın mis gibi reçelleri ile tam bir doğum günü sofrası haline geldi. :)
Ben ne mi yedim; yağsız ton balığı, lor peyniri, yumurta ve sınırsız çay! :)

blog-3

Bu güzellikte kendi kendime hazırladığım doğum günü pastası! :)
Beni tanıyanlar bilir, damla sakızlı lezzetlerden pek hoşlanmam hatta direk sevmem bile diyebilirim.
Nasılsa ben yemeyeceğim ve gelen arkadaşlarım çok sevdiği için hem tabanında hem de kremasında damla sakızlı vanilya kullandım. Tadına bakan herkeste çok beğendi.
Dr.Oetker'in damla sakızlı vanilyasını eğer damla sakızı seviyorsanız şiddetle öneririm. Ben seven arkadaşlarım için evde mutlaka bulunduruyorum. :)

blog-11

Doğum günümde; diyetin dördüncü gününde idim ve hiç kimse o günkü ikramlara dayanamayacağımı düşünüyordu. Bir kişi hariç; Ben. :)
Ne gündüz arkadaşlarımın geldiği kahvaltı sofrasında ne de akşam kurulan zengin açık büfede diyetimin bir gram dışına çıkmadım. Bu sefer gerçekten çok azimliyim, çok. :)
Aslında diyeti bozmayacağıma inanan sadece bendim demek haksızlık olur, bir kişi daha varmış; can dostum Yaso'm. Normalde her buluşmaya, her doğum gününe şahane tasarımlı pastaları ile gelen arkadaşım bana sadece mumdan oluşan bir Dukan Pastası hazırlamıştı. :)))
Koridordan iyi ki doğdun şarkısı ve elindeki tepsiyi görünce, şaşkınlıkla karışık attığım kahkayı görmeliydiniz. :)
Bence bu yıl ki doğum günüme damgasını vuran; bu müthiş Dukan Pasta oldu.!

Ay Allahım! ne kadar iyi geldi yazmak, yazdıkça mutlu oldum, her satırda blogumu ne kadar özlediğimi bir kez daha anladım. Şimdi Müge kaçar, mis gibi taze fasulyesini yemeye gider. :)
Hepinize her zaman olduğu gibi, kocaman öpücükler, sevgiler... :)

Dukan Diyetinde Ben Neler Yapıyorum? :)

$
0
0
Peçete Halkası

YA DA NELER YAPMIYORUM? :)
Aslında bir diyet yapıyorsanız ve bunun hakkında sohbet etmeye kalkıyorsanız, sohbet daha çok ne yemediğiniz ve ne yapmadığınız üzerine oluyor.
Bir önceki yazıda sizlere Dukan Diyeti ile ilgili daha detaylı bir yazı yazacağımı söylemiştim.
Aslında az sonra okuyacağınız gibi kayda değer, tavsiye verecek bir şey ne yazık ki yapamıyorum ama son zamanlarda blogum ile ilgili o kadar çok söz verip, yalancı çıktım ki, bu kez öyle olmasın istedim. :)
Tarifler vermek yerine, diyet üzerine düşüncelerimi anlatmak, sohbet etmek istedim.

Dukan diyetine, daha önce de söylediğim gibi bir anda, Nilay'ı görür görmez karar verdim. :)
Öncesinde açıkçası biraz kendimi kandırıyordum. İşte artık yaşımda kemale erdi, metabolizmam eskisi gibi çalışmıyor, su içsem yarıyor, herkes kadar yiyorum ama kilo veremiyorum vs. vs. ...
Ama bugün yani diyetimin on altıncı gününde anlıyorum ki ben bu işi daha önce beynimde bitirmemişim.
Belki bilirsiniz alkol sorunu olanlar, tedavi için hastaneye yattıklarında doktor onları şu şekilde bilgilendirir; "burası sadece sizin kanınızı temizleyecek, psikolojinizi düzeltecek, daha sağlıklı bir hale getirecek ama alkolü tamamen bırakmak isterseniz, bunu önce beyninizde bitirmelisiniz. Yoksa buradan çıktığınızda ilk uğrayacağınız yer bir içki büfesi olur."
İşte kilo problemini de ben aynen böyle tanımlıyorum. Gerçekten kilo vermek istediğinizde yeme-içme olayını daha doğrusu abartılı ve kalorili beslenmeye son vermeyi beyninizde bitirmeniz gerekiyor.
Ben hayatımda ilk defa bu diyette bunu başardım.

Peki bu diyetin mucizesi ne, diğerlerinden farkı ne? yıllardır değişmeyen düşüncem, neden birdenbire değişti.
Elbette bu Dukan diyetinin tek başına yaptığı bir şey değil.Yani bu diyetin mucizevi bir diyet olduğunu söylemek değil anlatmaya çalıştığım.
Dukan diyetinin en önemli başarısı; ortalama beş gün süren ilk atak evresinde, vücudu deyim yerinde ise sersemletip, sarsarak çok hızlı iki üç kilo verdirmesi.
Sonrasındaki evrede yani seyir evresinde her şey normale giriyor yani haftada ortalama bir bir buçuk kilo veriyorsunuz. Tam da bütün sağlık uzmanlarının tavsiye ettiği gibi.
İşte o ilk etapta hızlıca verilen bir kaç kilo sizi sonraki evre için inanılmaz motive ediyor, seyir evresine heyecanla istekle devam ediyorsunuz, üstelik özlediğiniz sebzeler de işin içine giriyor.
Diğer diyetlerde ki, yavaş kilo verimi bu diyette de var ama dediğim gibi ilk etapta hızlıca verince sonrası da "aman veremiyorum ben bu kiloyu" deyip minik kaçamaklara başlamanızı engelliyor.
Bir anlamda diyetinize sahip çıkıyorsunuz. :)

Dukan rejimine başladığımdan beri pek çok mail ve yorum alıyorum. Bazıları "aman diyor, sakın yapma" bazıları diyeti kötüleyen çeşitli gazete yazıları gönderiyor. Hepsini sevgi ve saygı ile kabul ediyorum.
Çünkü sadece iltifatları değil bana gelen eleştiri yorumlarını ve önerileri de aynı keyifle okuyorum.
Ancak bu uyarılara tek bir yanıtla geri dönüş yapıyorum; "lütfen kitabı okuyun"
Kitap gerçekten her anlamda çok başarılı, içinde mantıksız tek bir cümle yok.
Neden tuz alımını azaltmalıyız?, neden diyette çok su içmeliyiz, karbonhidratlar ne yapar, proteinler ne yapar, neyi yapmazsak, ne olur gibi tüm soruları sayfalarca, bilimsel açıklamalar ile anlatıyor.
Zaten bu diyeti milyonlarca insanın yapmasının da bence asıl nedeni bu, kitabın çok mantıklı olması...
Evet içindeki yemek tarifleri bize uygun değil, malzemeler deyim yerinde ise garip, bulması zor, yapsak damak tadımıza uyması zor.
Ama bunları uygulamak zorunda değiliz ki, çok mu zor et, balık, yumurta ve süt ürünleri ile kendi tariflerimizi hazırlamak? :)
Kitabın; Türk beslenme kültürüne uymadığını iddia eden kişilerin sırf kendi kitaplarının pazarlaması için bunu sürekli gündeme getirmesi de bana manidar geliyor... :)

Bu diyetin ikinci motive eden özelliği; vermiş olduğunuz kilodan daha zayıf görünmeniz. :)
Diğer diyetlerde ilk verilen kilolar su kaybı iken, Dukan'da ilk kilolardan itibaren yağlarınız gitmeye başlıyor.
Bu da gözle görülür bir incelme, daralma sağlıyor.
Ben mesela bugünlerde karşılaştığım herkesten inanılmaz zayıflamış olduğumu duyuyorum, oysa verdiğim miktar; sadece dört kg.!
Ve inanın sırf bu iltifatları duymak için bile bu diyete başlanır. :)

Gelelim ben neler yiyoruma :), bugünlerde bu konuda da çok fazla mail alıyorum. bir yemek blogu yazarından herkes doğal olarak Dukan diyetine uygun tarifler bekliyor. :)
Bu konuda ne yazık ki kendimden bekleneni veremiyorum, çünkü çalışma tempom, bırakın mutfağa girip yeni tarifler keşfetmeyi, bloggerların keşfedip paylaştığı harika tarifleri denemeye bile uygun değil.
Son derece klasik bir şekilde yapıyorum diyetimi. :)
Ama olur da benim durumumda olup, bu diyete başlamak isteyenler, "ne yapıp, ne yiyeceğim ki ben" diye düşünenler var ise kısaca paylaşmak isterim.

Ben yeni tarifler yerine mevcut yediklerimi diyete uygun hale getirmeyeçalışıyorum.
Örneğin; sebzeleri kızartmak yerine ızgara ya da buharda haşlama şeklinde tüketiyorum.
Zaten çok sık kullandığım Tefal Nutricook ve Actifry, bu diyette neredeyse elim ayağım oldu, birde tost makinesi. :)

  • Havuç, mantar ve brokoliyi buharda haşlayarak, kabakları incecik dilimleyip, tost makinesinde ızgara şeklinde pişirerek tüketiyorum.
  • Et ve tavukları yağ eklemeden sadece çok az soya sosu (fazlası tuzdan dolayı sakıncalı) defne yaprağı, sarımsak ile marine edip yağsız tavada kızartıyorum.
  • Yağsız kıymadan ekmeksiz köfteler hazırlayıp derin dondurucuya koydum, işten gelince birebir. 
  • Yağsız ton balığı ile kıvırcık, nane, maydanoz, fesleğen, domates ve salatalık ile ton balıklı salata yapıyorum. Sos olarak sadece balzamik sirke kullanıyorum. Balzamik sirke Dr.Dukan'ın da önerisi. Salataya hem tatlı, hem tuzlu, hem de ekşi bir lezzet veriyor. :)
  • Yulaf kepeğini ara öğünlerde acıkınca diyet yoğurda karıştırarak tüketiyorum. Bir kaç kez krep yapmayı denedim ama lezzeti damak tadıma uymadı :( en güzeli yoğurtla yemek.
  • Klasik havuçlu meze de çok tüketiyorum. Havuçları yağ yerine çok az su ile pişiriyorum, sarımsaklı diyet yoğurt ile karıştırıyorum. (eskiden kıvam vermesi için mutlaka mayonezde eklerdim!)
  • Yumurtayı haşlanmış, sarımsaklı yoğurt ile çılbır şeklinde ya da light peynir ve maydanoz ile omlet ve menemen yaparak yiyorum.
  • Tatlı krizlerinde ise favorim; Sütaş'ın light meyveli yoğurtları. Özellikle kayısılı olanı şahane. Çay kaşığı ile ağır ağır yiyerek, kendimi mutlu ediyorum. :)
  • Bol bol yeşil çay içiyorum, özellikle yaseminli yeşil çay favorim. 
  • Dr.Oetker'in light pudingini de denedim tavsiye üzerine. Yağsız süt ile pişirdim, tatlı krizleri için güzel bir seçenek ama içinde bulunan tatlandırıcı ve nişasta nedeniyle diğer paketi pişirmedim. Belki güçlendirme evresinde pişirebilirim.
Aklıma gelenler bunlar. :) demiştim çok kayda değer bir şey yok diye. :)
Yani sonuç olarak; benim niyetim; bu diyet bitip istediğim kiloya geldiğimde de yaşam şeklimi değiştirmiş olmak.
Her şey yiyeceğim ama azar azar. Açık büfelerde tüm çeşitlerden patlayıncaya kadar değil, her şeyden biraz yemek niyetim.
Kocaman bir dilim pasta yerine, yarım dilim yiyeceğim.
Havuçlu mezeyi yağda kavurup, mayonezli yoğurtla değil, suda pişirip normal yoğurtla yiyeceğim.
Dizi izlerken koca bir kase kuruyemiş ve cips yemek yerine biraz meyve ya da meyveli yoğurt yiyeceğim.
Yani kısaca, bir yiyeceğin daha hafif şekilde pişirme-tüketme seçeneği var ise bunu tercih edeceğim.

Kalori hakkımı gereksiz yerlerde harcamak yerine hafif bir yemeğin ardından güzel bir kadayıf yemek için kullanacağım. :)
Ve elimden geldiğince günlük yürüyüşümü ihmal etmemeye çalışacağım.

Şimdilik benden bu kadar, arayı açmadan tekrar yazabilmeyi yeni tarifler deneyip sizlerle paylaşmayı çok ama çok arzu ediyorum. Merak ettiklerinizi, sorularınızı, lütfen yorum olarak yazmayı ihmal etmeyin, biliyorsunuz sorularınızı yanıtlamaktan her zaman keyif duyarım.
Önerilerinizi de eksik etmeyin lütfen, hepsi çok işime yarıyor...
Ne diyelim hadi bana ve tüm diyete başlayacaklara kolay gelsin. :)

TRT1 İyi Fikir Programı'na Konuk Oldum...

$
0
0



BU KEZ YEMEK İLE DEĞİL KURABİYELERİM İLE :)
Geçtiğimiz ay mail kutuma kısa ama çok şeker bir mail geldi.
"Sevgili arkadaşım Müge, seni çok beğenerek takip ediyorum ama Hünerli Bayanlar'ı ihmal etmene kızıyorum. Dur en iyisi ben seni bir ziyaret edeyim"
Allah Allah dedim, kimdir acaba bu??? :)
Bloglarım sayesinde sıcacık samimi mailler almaya çok alışkınım itiraf ediyorum, genellikle mailler Müge'cim, Müge abla diye başlar ama sevgili arkadaşım Müge çok şekerdi.
Sonraki maillerde ve telefonda anladım ki bu cici hanım TRT de güzel programlar yöneten sevgili Neval Yumuşak Çolak'mış.

Çekimleri Nisan'ın yirmi altısında yaptık. Bu kadar sıcak bir mail yazan kişi ile geçmiş saatleri zaten siz de az çok tahmin edersiniz, inanılmaz eğlendik. :)
Program 23 Mayıs Perşembe günü yayın hayatına başladı.
Ben tesadüfen ilk programın, ilk konuğu oldum. Umarım uğurlu gelirim ve bu şeker program uzun süre bol izleyicili olarak yayına devam eder.
İYİ FİKİR programı hafta içi her sabah 08:10'da TRT1'de....
Bence, yelpazesi çok geniş olan, her türlü konuda bizlere iyi fikirler veren bu programı izlemek gerçekten iyi fikir! :)

Önemli Not;Çekimler söylediğim gibi Nisan ayında yapıldı yani Dukan diyetine başlamadan önce. Gün itibariyle; o halimden çok daha zayıf olduğumu gururla belirtmek isterim. :))

Dukan Diyetimde Son Durum :)

$
0
0
zayiflama-kolaj

BEFORE AND AFTER :)
Blogumda; bugüne kadar her türlü paylaşımda bulundum. Ağırlıklı yemek tarifleri, sofra görüntüleri, püf noktaları, faydalı bilgiler vs...
Evet, kabul ediyorum çoğu zaman tarif vermeyerek sadece dertleştiğim, mutlu ve hüzünlü anlarımı paylaştığımda oldu, amma velakin hiç bir zaman, bir "öncesi - sonrası fotoğrafı" paylaşacağımı düşünmemiştim sanırım yayınla tuşuna basana kadarda inanmayacağım. :)
En çok kararsız kaldığım noktada kolajdaki ilk fotoğraf oldu, göz zevkinizi bozmak istemedim açıkçası hele yeni yazı yazma aralığının ortalama bir ay! olduğu şu günlerde böylesi bir görüntünün haftalarca en üstte durması kafamda çok soru işareti yarattı.
Ama sonra kendime dedim ki; Müge bu senin gerçeğin, sadece bir kaç ay önceki halin. Kurslarda eşim fotoğraf çekerken "sakın beni çekme" dediğim halim, "madem çekeceksin, dur yan durayım da daha zayıf çıkarım" dediğim halim :)
"Kendinle barış Müge" dedim, o fotoğrafa bakmaktan korkma! Hatta bunu bir adım daha ileriye götürüp, bu fotoğrafın bir çıktısını buzdolabına yapıştırmaya karar verdim. O derece! :)

Efendim biliyorsunuz 7 Mayıs'tan beri Dukan diyeti yapıyorum. Hedefim; 12 kg. idi. Dün itibariyle 11 kg. vermiş bulunuyorum.
Ve Pazartesi günü itibariyle; diyetin 3.evresi olan güçlendirmeye geçiyorum.
Seyir evresinde neler yaptın? neler yedin? derseniz sözümün arkasındayım derim. :) Yani bir önceki yazıda da uzun uzun anlattığım gibi öyle çok özel bir şey yapmadım.
Bunu her platformda söylememe rağmen, abartısız her gün onlarca mail ve mesaj alıyorum, hepsinin ortak noktası; "özel bir şey yapmasınız da lütfen ne yediğinizi yazın, fikir verir" :)
Benden günah gitti o halde yazıyorum... :)

Öncelikle ben beş gün Atak Evresi yani saf protein günleri yaptım.
Sonrasında Seyir Evresi'ne yani protein+sebze kısmına geçtim. Bu aşamayı da 5+2 şeklinde uyguluyorum. Pazartesi ve Perşembe günleri saf protein yapıyorum, diğer günler sebze+protein yapıyorum.
Kahvaltıda; protein günlerinde; haşlanmış yumurta, peynirli omlet, light peynir, pastırma, dana jambon, salatalık turşusu, sınırsız çay.
Protein+sebze günlerinde; yağsız, sadece su ile hazırladığım menemen, mantarlı omlet,  light peynir, pastırma, dana jambon, domates, salatalık, biber, nane, maydanoz gibi otlar ve çay.
Öğle ve akşam yemeklerinde; protein günlerinde; haşlanmış tavuk, ızgara et, balık, ekmeksiz köfte.
Protein+sebze günlerinde; taze fasulye, ızgara kabak, közlenmiş patlıcan, biber, domates, haşlanmış ya da ızgara tavuk, et, balık, ekmeksiz köfte, ton balıklı yeşil salata, buharda haşlanmış brokoli, mantar, yoğurtlu havuçlu meze, çılbır, cacık, vb.


Dukan diyetinin en önemli özelliği sınırsızlık yani izin verdiği her şeyi sınırsızca tüketebiliyorsunuz ama bir şartla; her öğünde tüketmemek.
Mesela sabah kahvaltıda domates, salatalık yediysem akşam ton balıklı salatama sadece kıvırcık, maydanoz, nane havuç vs. koyuyorum gibi...
Her salataya mutlaka kuru soğan ekliyorum, hem de bolca. Zaten severim soğanı, sarımsağı ama bu diyette özellikle öneriliyor.
Salatalara limon yerine balzamik sirke koyuyorum, balzamik sirkenin hafif yağlı gibi bir yapısı olduğu için yağ isteğimi de azaltıyor.
Zaten Dr.Dukan da diyor ki; "balzamik sirke sevmiyorsanız çok yazık, çünkü hem tatlı, hem ekşi, hem tuzlu hissi veren ender yiyeceklerdendir." Ben buna "yağlı gibi" özeliğini de ekliyorum. :)
Protein günlerinde zorlanıyorum açıkçası çünkü eti, tavuğu tek başına yemek çok eğlenceli değil ama sebze günleri çok rahat, çok fazla seçeneğiniz oluyor.
Mesela zeytinyağlı taze fasulye yemeğini aynı malzemeler ile yalnızca 1 yemek kaşığı zeytinyağı ile pişiriyorum. Zeytinyağlı yemekleri çok tatlı sevdiğim içinde, şeker yerine tatlandırıcı (splenda) ekliyorum. :)
Havucu su ile pişirip, light yoğurt ve sarımsak ile, kabağı ise tost makinesinde ızgara yaparak tükettiğimi söylemiştim.
En çok sevdiğim şeylerden biri de; patlıcanı közleyip, 1 tatlı kaşığı zeytinyağı ve biraz limon ile tatlandırdıktan sonra közlenmiş biber, köfte ya da et ve üzerine azıcık pişirdiğim domates sosu ekleyerek yaptığım Dukan kebap. :)
Aynı şekilde kabakları da ızgara yaptıktan sonra üzerine köfte ya da et ve üzerine çok az sarımsaklı yoğurt ve  domates sosu gezdirdiğim Dukan İskender. :)
Gördüğünüz gibi işin içine sebzeler girince uydurmalar da çoğalıyor haliyle :)

Yulaf kepeğini krep halinde sevemediğimi söylemiştim. Her gün akşam üzeri; 2 yemek kaşığı yulaf kepeği, 2 yemek kaşığı light yoğurt, bir küçük light meyveli yoğurt ve 1 splenda ile kocaman bir kase karışım yapıyorum. Hem serin bir tatlı yiyormuş hissi veriyor, hem de tok tutuyor.

Çayı zaten şekersiz içtiğim için sorun yok, kahveme de bir splenda ekliyorum ve havaların ısınmasıyla birlikte çok abartmadan diyet limonata ve kola tüketiyorum, özellikle diyet kolayı tadını çok sevmesem de tatlı krizlerine önlem olarak içiyorum, yarım bardak bile içsem bütün gün ağzımda şekerli bir tat bırakıyor. :)
Ve tabi ki; diğer içeceklerin miktarı ne olursa olsun her gün mutlaka 2 lt. su içiyorum.

Diyetimde beni vicdan azabına sürükleyen, aslında ben bu işi adam gibi yapamıyorum, tam düzgün yapsam eminim daha çok verirdim, ne kadar iradesiz bir insanım ben şeklinde kendimi acımasızca hırpaladığım tek bir konu var; Erik!...
Evet, şaşırmayın aynen öyle. Kendime atmadığım fırça, etmediğim acı söz kalmadı belki utanırım da erik yemem diye ama yok bir kulağımdan girdi ötekinden çıktı. :(
Seyir evresinde meyve yok ama ben erik raflarda göründüğü andan itibaren her gün biraz arttırarak son zamanlarda bir kaseye çıkartarak erik tükettim.
Neyse ki zamanı geçiyor yavaş yavaş ve bende güçlendirmeye geçiyorum zaten, olan oldu yapacak bir şey yok. "Yemeseydim ne kadar zayıflardım acaba?" sorusu hep aklımın bir köşesinde ama kısa zamanda istediğim kiloya inebildiğim için kendimi biraz olsun rahatlatıyor, eriği kendime verdiğim bir ödül gibi kabul ediyorum. :)


Ben bu diyette kitaptan farklı olarak çok az zeytinyağı da tükettim. Normalde kesinlikle yağ yok hatta "teflon tavaya bir kaç damla yağ damlatın, sonra peçete ile silin" diyor, o derece.
İlk zamanlar böyle de yaptım ama bağırsak sistemim ile ilgili ciddi sorun yaşadım. Ayrıca okuduğum pek çok makale de bazı yiyeceklerin özellikle sebzelerin, bir miktar yağ ile çok daha rahat sindirildiğini ve vücuda faydalı hale geldiklerini okudum.
Bu nedenle salataya 1 tatlı kaşığı, et pişirecek isem tavaya 1 tatlı kaşığı gibi ölçülerde zeytinyağı ekliyorum. Bu şekilde herhangi bir bağırsak sorunu da yaşamıyorum.

Gelelim tatlı krizlerine; ilk zamanlar light meyveli yoğurtlar ile gayet güzel idare ettim ama orucun son günlerde bünyeyi zorlaması gibi son zamanlarda yetmemeye başladı. :)
Bende Dr.Oetker'in light pudinglerini devreye soktum. Light süt ile pişiriyor, sabah kahvaltıdan sonra çay ya da kahve ile keyif yapıyorum. :)
En yakın zamanda Tefal dondurmacım ı kullanarak diyet dondurma tarifi deneyeceğim valla söz en kısa zamanda :)

Son olarak diyetin başından beri her gün mutlaka 30 dk. tempolu yürüyüş yaptığımı söylemeliyim. Bu da mutlaka listenizde olması gereken bir detay. Spor; bilirsiniz, yaptıkça yapmak istenen bir şey. :) Ben ilk günlerde banttan yirmi dakikada nefes nefese inerken, şimdilerde 35 dk. 3 km. yürüyor ve her seferinde 550 kalori yakıyorum. :)


VE 3.AŞAMA; GÜÇLENDİRME EVRESİ...
Başta da söylediğim gibi, Pazartesi itibariyle güçlendirme evresine geçiyorum. Aslında güçlendirme evresi istediğiniz kiloya indiğinizde geçtiğiniz ve olduğunuz kiloyu sabitlemek için uygulanan bir dönem.
Hesaplaması da; verdiğiniz kilo başına 10 gün. Yani diyelim ki 12 kg. verdiniz; 120 gün güçlendirme diyeti yapıyorsunuz.
Kitapta her evre olduğu gibi bu evrede çok detaylı şekilde anlatılıyor. Ne yiyip, ne yiyemeyeceğiniz yine harfiyen belli :)
Aslında ben henüz istediğim kiloya inmedim, dukandiet.com sitesindeki anket; "58 kg. olmalısın" dediği için kendime 12 kg. hedefi koymuştum. Asıl hayalim; 55 kg. olmak...
Ve bu kiloya gelene kadar da seyir evresi yapmam lazım normalde. E peki ben neden geçiyorum güçlendirmeye? :)
Ana sebep şu; her ne kadar kilo veriyorum, çok mutluyum, çok rahat yapıyorum ben bu diyeti, süperim, harikayım, traylaylaylom diye kendi kendime gaz versem de ben bu diyet işinden hafiften sıkılmaya başladım.
Yani son bir kaç gündür "şunun ucundan azıcık yesem ne olur ki" kıpırdanmaları başladı. :)
Ki kanımca bu çok tehlikeli bir dönem. Hafta sonu dayanamayıp, iki tane İzmir lokması yedim mesela! :)
Sonra vicdan azabı içinde kitabı elime aldım ve güçlendirmeyi bir kez daha okudum.


Güçlendirme evresinde işin içine meyve giriyor, her gün iki dilim tam tahıllı ekmek, peynirler, nişastalı sebzeler, hafta da iki gün hamur işi ve hafta da iki gün -sınırsızca yediğiniz- ödül yemeği var.
Birden kafamda bir ampul yandı. :) Hafiften sıkılmaya başladığım bu dönemde sabahları yapacağım kaşar peynirli bir tost, domates soslu bir makarna ya da dışarıda istediğimi yiyebileceğim bir ödül yemeği bana çok güzel bir moral olur ve diyetimi eskisi gibi bağlılıkla devam ettirmemi sağlar diye düşünüyorum.
Üstelik bu evre kendinizi bıraktığınız bir evre değil, şeker yine yok, yağ yine yok. Pasta, tatlı, börek, çörek abur cubur ve kuruyemişte yok.
Üstelik her perşembe saf protein günü olacak, yulaf kepeği yenecek ve yürüyüşe de devam edilecek...
Yani sözün kısası; diğer iki evredeki kadar hızlı olmasa da ben bu evrede de yavaş yavaş kilo vermeye devam edeceğimi düşünüyorum.
Yanılıyorsam da bunu zaman gösterir ve ben seyir evresine yine geri dönerim. :)

Güçlendirmeye geçmenin bir diğer nedeni de, daha doğrusu küçük bir kısmı; Pazar akşamı tatile çıkıyor olmamız. :)
Kısmetse önümüzdeki hafta canım memleketim Erdek'te olacağız, zaten orada -kıymalı börek gibi, sahilde hamburger, patates kızartması ve çekirdek gibi- :) burnumda tüten ama yiyemeyeceğim pek çok lezzet var, hiç değilse tam buğday ekmeği ve mihaliç peyniri ile çay bahçesinde kahvaltı yapar, ödül yemeği olarak; bir akşam, geçen yıl tadına doyamadığım cantıktan yerim diye düşündüm. :)
Yani tatil dönüşü; "o kadar uğraştım 11 kg. verdim ama tatilde dayanamayıp 3-5 kg. aldım yine" şeklinde bir cümle kurmak istemediğim için geçiyorum güçlendirme evresine...

Umarım bu yazı, Dukan diyetine başlamayı düşünen ya da başlamış ama kafasında soru işaretleri olanlara , her ne kadar değişik bir tarif ya da menü içermese de ufak tefek püf noktaları anlamında yararlı olmuştur. Yazıda unuttuğum herhangi bir konuda sorularınız için yorum bırakabilirsiniz, tatil nedeni ile çok hızlı yanıt veremesem de mutlaka dönüş yaparım biliyorsunuz.
Tabi sadece soru değil, altın değerindeki önerilerinizi de bekliyorum. Geçen yazıda ki önerilerin hepsi inanılmaz işime yaradı. :)
Hepinizi sevgiyle kucaklıyor, bir sonraki yazıya kadar kendinize iyi bakın ve beni unutmayın diyorum efendim... :)

Blog Dostluğu 5.Yıl ve Blog Bebekleri Büyüyor Partisi

$
0
0
bloghb-20

BÖYLESİ DOSTLUĞA BÖYLESİ BİR PARTİ YARAŞIR!...
Bugün sizleri bir partiye götüreceğim... Fotoğraflara bakarken sürekli; "ay ne kadar güzel!" diyeceğiniz, "nasılda güzel, kusursuz planlanmış her detay, vallahi bravo!" demekten yorulacağınız muhteşem bir partiye...

Partiye geçmeden önce -merak edenlere- kısacık bir bilgi.
Dukan diyetime halen devam etmekteyim. Tahmin edeceğiniz üzere tatilde ipin ucu birazcık! kaçtı. :)
Güçlendirme evresi yalan oldu. :) Bende dönünce kendime ceza olarak; önce üç günlük bir atak evresi, daha sonra bir haftalık seyir evresi uyguladım.
Şimdi tekrar güçlendirme evresindeyim. Üstelik ufak tefek kaçamaklar da yapıyorum. :)
Diyet anlamında gayet keyifliyim anlayacağınız.
Ama dediğim gibi bugünkü konumuz diyet değil, çünkü benim artık söz etmekten, anlatmaktan bile sıkıldığım bir konuyu, siz dinlemekten hayli hayli sıkılmış olmalısınız.
Diyor ve partiye geçiyorum. :)

bloghb-1

Blogumu takip edenler, hemde öyle sıkı takip değil, arada sırada göz atanlar bile bilir. Bizim bloglarımız sayesinde tanıştığımız, tanıştıktan sonra jet hızı ile kaynaştığımız ve arkadaşlığımızın yıllardır kopmadan hatta tam tersi, git gide güçlenerek büyüdüğü, şahane bir grubumuz var.
İlk zamanlar genellikle baby shower ve hoşgeldin bebek bahaneleri ile daha sonra diş buğdayı, doğum günleri, yeni ev, yeni yıl gibi çeşit çeşit konseptler ile bir araya geldik. İnşallah bundan sonrada hep gelmeye devam edeceğiz.
Grubun hobisi, zevki ortak; mutfak ve yemek! :)
Dolayısı ile her buluşma ayrı bir ziyafet, ayrı bir damak şöleni bunu söylememe bile gerek yok sanırım.
Üstelik kendi oluşturduğumuz; herkesin bir çeşit getirdiği ve ne ev sahibinin, ne de misafirlerin çok yorulmadığı nefis bir imece sistemimizde var. :)
Grubumuzun bana göre asıl güzelliği, herkesin ayrı ayrı son derece zevk sahibi olması.
Özellikle Neslihan ve Selen'in..
Bu nedenle bizim buluşmalarımız sadece lezzetli değil, kelimenin tam anlamı ile görsel bir şölen.
Özellikle Neslihan'cığımın partilerinde ben kapıdan içeri girdiğim anda kendimi Alice Harikalar Diyarında masalında gibi hissediyorum.
Her dakika, her köşede yeni bir detay görüp büyüleniyorum adeta.

bloghb-2

Temmuz ayı; gruptaki iki minik prensesin, İpek ve Tuana'nın doğum günlerinin olduğu ve bizim dostluğumuzun başladığı ay...
Hepimiz için çok anlamlı.
Bundan tam beş yıl önce Blog Pikniği ile başladı dostluğumuz ve hem sevgisi, hem nüfusu :) hızla artarak büyümekte.!
Selen, Pınar ve Neslihan, bu ay ki buluşmamızı; hem kızların doğum gününü, hem de 5.yılımızı kutlamak üzerine planladılar. Hem de ne planlama!
Eminim ki sadece hazırlıklar değil, detayları düşünmek, karar vermek, satın almak ve hazırlamak bile günler sürdü. Ne kadar yorulduklarını tahmin etmek hiç zor değil.
Ama sonuç bence muhteşemdi, eminim bizlerin gözlerindeki hayranlık, kelimeler ile ifade etmekte zorlandığımız iltifatlarımız, onların yorgunluğunu alıp götürmüştür.
Ben bu muhteşem buluşmayı, bizi çok duygulandıran ve her anında bu grubun bir parçası olduğum için çok gurur duyduğum bu günü sizlerle paylaşmak istiyorum şimdi.

Bu sefer ki buluşmamız bir ilke imza attı, eşlerimizde katıldı bize, onlarda kaynaştı. :) Minikler babaların kucağına verildi, bize daha çok sohbet zamanı kaldı, bana en büyük kazancı ise; eşimin çektiği bu güzel fotoğraflar oldu. :)

Birbirinden güzel yiyecekler ile başlayalım :)

bloghb-18

bloghb-11

bloghb-4

bloghb-19

bloghb-16

Mis gibi içecekler;

bloghb-13

bloghb-6

Ağzımızın tadını daha da arttıran tatlılar;

bloghb-5

bloghb-15

Adaş şekerimin; cupcakeleri...

bloghb-7

Partinin tüm teması Cupcake üzerine kurulu idi. Tüm detaylar buna uygun düşünülmüştü.
Grubumuzun pastacısı canım Yaso'm, pastayı tam da bu temaya uygun, şip şirin hazırlamış.! :)
Bu arada eşimin orada iki kocaman dilip yemesi ve ortalık toplanırken; "kalan pastayı ben eve götürebilir miyim?" diyerek, koca kutuyu kucaklaması sanırım size lezzeti hakkında bir fikir verecektir. :)

Cupcake Kurabiyeler-4

Grubun kurabiyeci teyzesine :) yani bana da cupcake şeklinde kurabiyeler süslemek düştü. Seve seve hazırladım...

bloghb-12

Ve muhteşem detaylara geçelim mi şimdi? :)

bloghb-14

Hepsini tek tek sayamayacağım kadar, en ince ayrıntısına kadar her detay düşünülmüştü. :) Her yer pembe, her şey cupcake temalı idi.
Kızlar bize günün anısına pek çok hediye de hazırlamıştı. Cupcake şeklinde magnetler, minik kavanozlarda şekerler, neler neler...

bloghb-23

Ama içlerinde biri vardı ki, istisnasız hepimizin gözlerinin dolmasına neden oldu.
Pembe paketlerin içinden çıkan, cupcake desenli kumaş ile kaplanmış minik bir fotoğraf albümü!
İçinde dostluğumuzun başladığı blog pikniğinden, buluşmalarımızdan ve bebişlerin an be an nasıl büyüdüğünü gösteren fotoğrafların olduğu olağanüstü bir albüm.
Gerçekten paha biçilemez bir hediye oldu bize...

bloghb-8

bloghb-17

Detaylar, detaylar...

bloghb-10

Hediyelerimizden biri; içlerine yumuşacık şekerler konan mini kavanozlarımız...

bloghb-9

Bu minik yüzler bize ait.!
Aslında Yaso'mun niyeti pastanın yanına bir masanın etrafına oturmuş bizleri modellemekmiş.
Ama onun yerine çok daha orijinal ve esprili bir fikir gelmiş aklına. Hepimizi bir tabloda bir araya getirmek.
Bence inanılmaz bir fikir olmuş, hepimiz çok eğlendik bu yüzlerle :)
Herkes kendi maketini alıp eve götürmek istedi önce doğal olarak ama tablo ev sahibinde kaldı, bizde Yaso'dan, bundan sonraki her buluşmaya böyle bir tablo ile gelmesi sözü aldık.! :)

bloghb-3

bloghb-22

Son bir detayda; -inşallah unuttuğum bir şey kalmamıştır- bu "iyi dilekler ağacı" idi...
Bu süslü kağıtlara Tuana ve İpek prenses ile ilgili güzel dileklerimizi yazdık, ileride, büyüdüklerinde okuyup onlarda bizim gibi duygulansınlar diye. :)
Bu arada şimdi yazarken aklıma geldi, dileklerimizi yazmak için hazırladıkları kalemler ve kalem kutusu bile cupcake konseptine uygundu.!
Gerçi yazı bayraklarını asmak için kullandıkları demir çubukları bile düşünüp, mimar arkadaşına yaptıran bir zihniyetten söz ediyoruz, kalem kutusu ne ki! :)
Kızlar ne diyelim size, süpersiniz.! :)

bloghb-21

Ve işte içinde yer almaktan çok ama çok mutlu olduğum, "bunlar benim arkadaşım" diye gururlandığım süper ekip.!
Günün anlam ve önemine uygun olarak beş yaptık ellerimizi, anlatmak için iki elimizin parmaklarının da yetmeyeceği fotoğraf kareleri olmasını diledik.
Eksiklerimiz vardı maalesef, konferans nedeni ile yurt dışında olan Fadime'yi, seyahat nedeni ile Amerika'da olan Münevver abla'mızı andık hep, hediyelerini ayırdık.
Fotoğrafları hemen paylaştık ve duygu dolu satırlar yazdık birbirimize...
Kızlar sizi çok seviyorum ve daha güzeli duygularımızın karşılıklı olduğunu, yazdığım her satıra aynı duygular ile katıldığınızı biliyorum.
Hazırladığınız her parti birbirinden güzel, birbirinden şık ama bu sefer ki daha da bir anlamlı oldu sanki.
Ellerinize, güzel yüreğinize, zevkinize sağlık diyorum...

"Yağmur'un Dişi Çıktı" Partisi

$
0
0
blog5

NESLİHAN'DAN BİR MÜTHİŞ PARTİ DAHA!...
Bu aralar benden mutlusu yok. Yeni tarifler ile olmasa da, muhteşem partiler, şık sofralar ile sık sık güncelliyorum blogumu. :)
Öncelikle Blog Dostluğu 5.Yıl Buluşması ile ilgili gönderdiğiniz iltifat dolu mailler ve yorumlar için bir kez daha çok teşekkürler, hem kendim hem de sevgili arkadaşlarım adına...
Hakikaten üzerinden günler geçti ama bende hala etkisindeyim.

Bugün sizleri yine bir partiye aynı şekilde üzerinden haftalar geçmesine rağmen hala etkisinde olduğum başka bir güzelliğe götüreceğim.
Bir diş buğdayı partisine...
Dikkatli okuyucular artık çok iyi biliyorlar, grubumuzun prensesi Nesloş tam bir organizasyon uzmanıdır.
Düzenlediği muhteşem ev partileri, kurduğu sofralar ve inanılmaz detayları ile her seferinde başımızı döndürür, keyiften sarhoş eder bizi. :)
Daha önce sizlerle 2011 Yılbaşı Sofrası'nı ve Yağmur'u Beklerken Parti'si ni paylaşmıştım.
Bu kezde diş buğdayından güzel kareler paylaşmak istiyorum.

Başlıkta da söylediğim gibi; sevgili Neslihan'cığımın, prensesi Yağmur'un dişi çıktı. :)
Neslihan'da tüm bahaneleri olduğu gibi bunu da görsel bir şölene dönüştürdü. Ben normalde zaten tüm buluşmalarımıza heyecanla, mutlulukla gidiyorum çünkü her anlamda kafa dengi, harika bir grup bizimkisi. :)
Ama ne yalan söyleyeyim Neslihan'ın partilerine daha bir heyecanla, merakla "acaba bu sefer nasıl güzellikler yaşayacağız" diye gidiyorum ve hiç bir zamanda yanılmıyorum. :)
Daha kapıdan içeri girdiğim anda sanki masal diyarına girmişim, gerçek dünyada değil masalsı bir film platosunda geziniyormuş gibi hissediyorum.
Başınızı nereye çevirseniz ayrı bir detay, ayrı bir güzellik oluyor.
Lafı fazla uzatmadan sizlere güzel fikirler vereceğine inandığım, günü yansıtan kareler ile baş başa bırakıyorum. :)

blog9

Neslihan; sayıca kalabalık olduğumuz için, bu kez oturmalı düzen yerine açık büfeyi tercih etmişti. Buna en çok sevinenlerden biri oldum çünkü o günlerde diyetimin en sıkı günleri idi ve kendime ton balıklı salata hazırlayarak bir köşeye çekilmiştim. :)
Sofra düzeninde karşınızdakiler mis gibi yemekleri yerken sizin salata tırtıklamanız daha da zorlaşıyor. :)
Bu arada detaylara dikkat ediyorsunuz değil mi?
Aynı yazı karakterleri ile hazırlanmış duvar yazısı, etiketler, peçete halkaları ve hatta kadehler! :)

blog6

blog10

Görüntüsü kadar lezzeti de harika olan ikramlar...
Bu arada elimde yakın fotoğrafı yok ama avokadolu, pastırmalı kanapelerin ekmekleri diş şeklinde kesilmişti.!
Bende kanapeleri yıldızlı, kalpli vs. hazırlamayı pek severim bilirsiniz, o yüzden böyle minik detaylar beni inanılmaz cezbediyor. :)

blog11

Münevver ablamız yine döktürmüştü, yeşil çaylı kurabiyelerin ve çeşit çeşit makaronlarının lezzetini tarif etmeye, benim iyi olduğunu düşündüğüm kelime haznem yetmez. :)
Neslihan'cım da her zaman müthiş lezzetli olan cheesecake'ini bu kez tadımlık, minik porsiyonlar halinde hazırlamıştı.
Yaso'ya artık söylenecek söz kalmadı zaten. Pastanın üzerindeki figür başta gayet normal gözükse de Yağmur parti kıyafetini giydiğinde hepimizin ağzı açık kaldı, bırakın elbiseyi, ayakkabısındaki çiçekleri bile bire bir yapmış. Dediğim gibi söz bitti! :))

blog8

Mürver şurubu çikolatadan bardaklar ile sunuldu, önce içildi, sonra yendi. :)

blog2

blog3

Müge teyze'nin bu partiye katkısı elbette süslü kurabiyelerdi. :)

blog13

blog7

Neslihan her zamanki gibi hediye kısmına da çok özenmişti. Külahların içinde lokum, süslü minik tüplerin içinde günün anlam ve önemine uygun olarak :) buğday vardı...
Ayrıca Yağmur'un üzerine buğday taneleri serpildi ve meslek seçimi seremonisi de yapıldı.
Neslihan'ın hazırladığı "Yağmur hangi mesleği seçecek?" kartlarına herkes tahminini yazdı.
Ben bir an bile tereddüt etmeden; aşçıyı işaretledim, Yağmur'da kepçeyi eline aldı ve böylece günün tek kazananı oldum! :)
Ödülüm de çok şık bir havlu oldu...
Münevver ablanın diş buğdayından da altın çıktı ve Yağmur'u kıyafetlerle donatmakta ona düştü. :)

blog1

Evet, bir partinin daha sonuna geldik, sıradakini heyecanla beklemeye başladık. Malum bizim grupta bahane çok :) Daha nice güzellikler görmeye devam edeceğiz bence. :)
Umarım sizlere de güzel bir göz ziyafeti olmuş ve yeni fikirler vermiştir.
Sevgiyle...

Etsiz Çiğ Köfte

$
0
0
Etsiz Çiğ Köfte

PRATİK VE EKONOMİK DEĞİL, SADECE ETSİZ! :)
Çok ama çok uzun zaman olmuş tarif yazmayalı, sizi bırakın ben bile hatırlamıyorum en son ne zaman yazdığımı :( Ama özlemişim hem de feci özlemişim :)
Aylar önce twitterda; "Pazartesi dukan diyetine başlıyorum ve bu sayede blogumu biraz hareketlendirmeyi planlıyorum" demişim. :) Eh yalan değil biraz kıpırdanma oldu, yazdım bir şeyler ama işte tarif değil, tarifin tadı başka. :)

Bu nefis çiğ köftenin daha doğrusu salatanın -mezenin- tarifi; blogumun daimi destekçilerinden Siret yengeye ait. Tamamen kendisinin bulduğu, süper lezzetli bir tarif.
Kendisinde defalarca yedim, hatta masasından bir miktar yürütüp misafir bile ağırlamışlığım var ama gel gör ki tarifi alayım, yazayım, yapayım, yayınlayayım kısmı... İşte orası uzadı gitti. :)

Bugün bu köftenin benim için çok komik olan hikayesini paylaşmak istiyorum sizinle asıl.
Dediğim gibi köfteyi Siret yenge'de defalarca yedim, neredeyse her gittiğimizde ben çok seviyorum diye yapar sağ olsun. Bende her seferinde; "aa yenge pratik çiğ köfte mi yaptın" ya da "etsiz, kolay çiğ köfte mi yaptın" der, bir güzel mideye indirirdim.
Tarifini istediğim gün bile; "yenge şu senin kolay çiğ köfte var ya, benim sevdiğim, onu bana yazar mısın, kendim yapıp, pratik, etsiz çiğ köfte başlığı ile yayınlamak istiyorum" dedim.
Elbette dedi ve eline kağıdı, kalemi alıp yazmaya başladı.
Bu arada ben kuzenle sohbete dalmışım, kafamı bir çevirdim, Siret yenge hala yazıyor!!
Neredeyse iki sayfa doldurmuş! :) Nasıl yani? dedim, yenge bu kadar uzun mu bu tarif? :)
Kağıdı alıp, malzemeleri ve yapılışını okumaya başladığımda şaşkınlığım iki kat arttı. Tarif; ne ekonomikti ne de pratik. Bildiğin gayet zor tariflerden. :)
İnanın kendimden utandım, Siret yengeye hayran oldum, onun yerinde ben olsam, bu kadar uğraşarak yaptığım bir yemeğe, her geldiğinde "pratik çiğ köftemi yaptın" diyen birine, ellerimi belime koyup; "bana baksana gelin hanım, bunu yapmak için ne kadar uğraşıyorum ben, pratik deyip durma" diye fırça atardım.
Ama o yapmaz, pamuktur o pamuk :)

Tarifi sizlerle paylaşmadan önce elbette kendimde denedim. Malzemelerde "göz kararı" diye söylenenleri ölçülü hale getirdim, yapılışında kendim ufak tefek farklılıklar yaptım.
Örneğin tüm malzemeleri birden robotta çekmek yerine, fındığı ve cevizi sarımsakla, ekmeği soğanla birlikte çekip, aromalarının iyice karışmasını sağladım.
Tadına baktığımda ise çok mutlu oldum, çünkü aynı lezzeti yakalamıştım. :)
Tarifin orijinalinde, bir su bardağı karışık kuru yemiş -ceviz, badem, fıstık- vardı. Ben evde fındık ve ceviz olduğu için ikisini kullandım, gayet güzel oldu, badem ve fıstık eklemeyebilirsiniz. Ceviz yok ise sadece fındık ya da tam tersi sadece ceviz ile de yapabilirsiniz.
Benim en büyük şansım içindeki malzemelerin çoğunun, -bulgur, salça, nar ekşisi, isot gibi- Kilis'ten gelmiş olması, bu yüzden lezzetini garantilemiş oluyorum. :)

Ramazan'da iftar sofralarınıza ya da akşam yemeği, çay daveti sofralarınıza kısaca her sofraya ve monuye uygun bir tarif, denerseniz beğeneceğinize eminim.
Son olarak, köftenin yapıldıktan sonra biraz dinlenmesi gerektiğini söylemeliyim.
Normalde çiğ köftenin,  bulgurun şişmesi nedeniyle hemen tüketilmesi gerekir ama bu sefer durum farklı, adı aynı olsa da bu köftenin buzdolabında en az beş altı saat, hatta bir gece dinlenmesi gerekiyor. Dinlendikçe tadı oturup, güzelleşiyor.
En az üç dört günde lezzetinden bir şey kaybetmiyor. :)

Malzemeler(ortalama 50-55 Adet için)
  • 2 Su Bardağı (ince, kahverengi) Bulgur
  • 1/2 (yarım) Su Bardağı Ceviz 
  • 1/2 (yarım) Su Bardağı Fındık
  • 1/2 (yarım) Su Bardağı (100 ml.) Zeytinyağ
  • 1 Adet (220 gr.) Konserve Mısır
  • 1 Adet (orta boy) Kuru Soğan
  • 5-6 Diş Sarımsak
  • 1/2 (yarım) Su Bardağı Nar Ekşisi
  • 4 Yemek Kaşığı (tepeleme)İsot
  • 2 Su Bardağı (rendelenmiş) Domates
  • 2 Dilim (bayat, esmer) Ekmek
  • 1 Yemek Kaşığı Domates Salçası
  • 1 Yemek Kaşığı Biber Salçası
  • 1 Yemek Kaşığı Köfte Baharı
  • 1 Çay Kaşığı Tuz

Yapılışı
  • Bulguru derin bir kaseye koyun ve üzerine rendelenmiş domatesi ekleyin. Güzelce karıştırın ve üzerine bir kapak kapatarak, bulgurun yumuşaması için 45 dk. kadar dinlendirin.
  • Ceviz, fındık ve sarımsağı rondoda un gibi incecik oluncaya kadar çekin. Oldukça büyük, derin bir kaba alın.
  • Kuru soğan ve bayat ekmeği de rondoda iyice çekin ve fındık, ceviz karışımının olduğu kaba ekleyin.
  • Mısır ve salçaları da rondoda çekin ve yine aynı kaba ekleyin.
  • Bu üç malzemenin birleşimine, şişmiş olan bulguru ve listedeki diğer malzemeleri ekleyin.
  • Hepsini güzelce bir yoğurun.
  • Daha sonra karışımı robotta 1 dk. kadar çekin. (Tüm malzeme robota sığmayacaktır, 2-3 parça halinde çekmenizi tavsiye ederim)
  • Robottan aldığınız karışımı en az 5-6 dk. yoğurun, tuzunu kontrol edin ve gerekirse damak tadınıza göre ekleme yapın.
  • Hava almayacak bir saklama kabına koyup (buzdolabınızı kokutmaması için) en az 5-6 saat ya da bir gece dinlendirin. Çiğ köfte şekli vererek servis edin.

Etsiz Çiğ Köfte

TRT1 İyi Fikir Programı - Temmuz 2012

$
0
0
TRT1 İyi Fikir Programı & Temmuz 2012

BİR KEZ DAHA İYİ FİKİR! :)
Öncelikle herkesin geçmiş Ramazan bayramını en içten duygularım ile kutluyor, büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öpüyorum. :)
Biz bu bayram yine baba memleketim Erdek'te idik...
Bol bol dinlendik, büyükler ile bayramlaştık.
Ama bol bol eğlendik diyemiyoruz asla, çünkü her sabah tv yi açtığımızda hüzne boğulduk, lokmalar boğazımıza dizildi, teröre lanet ettik!...
Herkes gibi benimde tek dileğim; bu bebek katillerinin hak ettikleri cezayı bulması, sonsuza kadar köklerinin kuruması... Amin!...

Bugün sizlerle benim için çok güzel bir anı olan İyi Fikir Programının çekimini paylaşmak istiyorum.
Hatırlarsanız Nisan ayında da konuk olmuştum aynı programa.
Hatta ilk programın, ilk konuğu olmak gibi çok hoş bir anıya sahip olmuştum. :)
O günlerde program için; "çok şeker bir program ve inşallah benimde ayağım uğurlu gelir" demiştim. :)
Dileğim kabul olmuş demek ki, bu güzel ve yararlı program hem çok güzel bir saate alınmış hem de canlı yayına geçmiş.
Beni tekrar üstelik bu kez canlı yayında konuk etmek istediklerinde hem çok sevindim, hem de çookk heyecanladım. :)
Programda hem kurabiye süsledim, hem de evinde bu işi yaparak ev bütçesine katkıda bulunmak isteyen hanımlara fikir vermeye çalıştım.
Program bittikten sonraki kısım ise benim için çok daha eğlenceli idi.
Başta sunucu Ezgi hanım olmak üzere tüm ekiple birlikte tam bir saat kurabiye süsledik!. :)
Yönetmen Binnur hanımın deyimi ile bir program daha çektik. :)
Öncesi sonrası ile benim için gerçekten çok cici bir anı oldu.

Program içinde ben üç farklı noktada yer aldım denebilir aslında, arada reklamlar, diğer konukla söyleşi ve telefon bağlantıları vardı. Ama ben sizi yormamak için epey uğraştım ve kendi bölümlerimi montaj yaptım. :)
Keyifli seyirler diliyorum efendim....



Bu; Biraz Özlem Çokça Bir Sitem Yazısı...

$
0
0

Son bir saattir, yazıyorum, siliyorum, yazıyorum, siliyorum.
Bazı kelimeler duygularımı anlatmaya yetmiyor, bazıları gözüme çok sert görünüyor, bazıları ise duygularım karşısında çok hafif...
Muhtemelen şu andan itibaren artık silmeyeceğim ve bittiğinde basacağım yayınla butonuna...

Blogumu; uzun, oldukça uzun bir zamandır güncelleyemiyorum malumunuz ve bu beni sandığınızdan ve sizlerden daha fazla üzüyor :(
Yakın zamana kadar sadece sitem dolu yorumlar alıyordum, bunlar beni elbette üzüyor ama bir yandan da tatlı tatlı sevindiriyor idi. Özlenmek, aranmak, sorulmak kimin hoşuna gitmez ki...
Sonra yorumlar biraz sertleşmeye başladı, bu kez üzülmekten öte kırılmaya başladım.
Son haftalarda ise aldığım bir kaç mail ve yorum artık deyim yerinde ise; "terbiye sınırlarını çoktan aştı"!...
Yapmayın, etmeyin bende insanım, hem de tahmin ettiğinizden çok daha duygusal ve hassas bir insan, yaralamayın artık beni...

Blog yazmak gönül işidir, bir hobidir...
Gönül isteğiyle, severek yapılırsa güzeldir, anlamlıdır, bir görev haline dönüşmemelidir.
İş gibi bakılmamalıdır.
Bu en azından benim için böyle...
Butik kurabiye, pasta siparişlerimin ve kurslarımın yeni yeni başladığı dönemde hemen www.mugehuner.com u kurdum.
Bunun çok önemli bir sebebi vardı; blogumun bir butik pasta bloguna dönüşmesini istemiyordum, sadece yemek tarifleri ve sofra dekorasyonlarından oluşan bir yemek dergisi gibi kalsın istiyordum...
Sık sık yazamasam da sadece içime sinen tariflerin olduğu bir yemek dergisi...

Blogumu güncelleyememek beni üzmüyor mu sanıyorsunuz?
Blogum benim kelimenin tam anlamı ile çocuğum gibi, 2007 den beri yazdığım, hemde öyle böyle değil, inanılmaz bir özen göstererek yazdığım, sanki bir parçam...
Takip edenler bilir, basit bir tarifi yazmak için bile yarım günümü harcarım ben, imla kurallarına olsun, tarifin üzerine yazdığım anılarım olsun hepsine çocuğum gibi özenir, üzerine titrerim.
Tarifi defalarca dener, "tutan tarifler" olması için çabalarım.
Basit olsun, zor olsun en ince detayına kadar anlatırım.
Fotoğrafının güzel olması için eşimi canından bezdiririm, beğenmezsek fotoğrafı, bekletirim tarifi, bir sonraki denemeyi ve çekimi...
Sorulan her soruya dilim döndüğünce yanıt vermeye çalışırım, yazılarımda soru sorulmayacak kadar detay vermeme rağmen...

Bu; bundan sonra da böyle olacak, geçen hafta ciddi ciddi kapatmaya bile karar vermiştim blogumu  ama sonra vazgeçtim.
Neden yapayım ki böyle bir şey, yılların emeği var bu sayfalarda, yılların paylaşımı, yılların anısı...
Binlerce seveni, takipçisi var ve dört-beş kendini bilmezin gücü yetmeyecek bu hevesimi kırmaya...
Yazmaya devam edeceğim, belki bir sonraki tarif; bir kaç ay sonra gelecek, belki sonrakiler aynı ay içinde 5-6 kere...
Ne olursa olsun, ben çocuğum gibi sevdiğim bu hobiden vazgeçmeyeceğim...
Günlük hayatım, anlık iletilerim, yediğim, içtiğim, gezdiğim yerler kısaca hayatımdan güncel detayları facebook ve twitter hesabımdan takip edebilirsiniz...
Dediğim gibi Hünerli Bayanlar yemek ve sofra dekorasyonu blogu olarak hayatına devam edecek...

Bu yazı yorumlara kapalı olacak, neden mi?
Eminim moralimi düzelten bana güç veren harika yorumlar gelecek ve bazı kendini bilmezler sadece hoşuma giden yorumları yayınladığımı düşünecek...
Bunu istemiyorum, beni sevdiğinizi, Hünerli Bayanlar'ı sevdiğinizi en az benim kadar ona sahip çıktığınızı biliyorum...
Bu bana yeter...
Hepinizi sımsıkı kucaklıyor, gözlerinizden öpüyorum...
Viewing all 48 articles
Browse latest View live